Baskıcı geleneği yaşayan şehirdir

Şentop Akademik Yılın açılışında verdiği ilk derste; 'Kaos çıksın ve biz de bir rol edinelim' demenin hiçbir mazereti olamaz. Üstelik bu çıkışsız yoldur, aslolan İstanbul ile Diyarbakır'ın ahdini, kardeşliğini, yoldaşlığını izlemektir" mesajını verdi.

Baskıcı geleneği yaşayan şehirdir

TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in tek adam eleştirisine ilişkin, "Senin talimatınla hareket etmiş. Bir kurul, heyet değil, tek kişisin işte. Tek kişinin talimatıyla biri partiden istifa ediyor döneminde." dedi.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YILI

Dün sabah saatlerinde çeşitli temaslarda bulunmak üzere Diyarbakır'a gelen TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, bir dizi ziyaret ve temaslarda bulundu. Şentop, ilk olarak Dicle Üniversitesi 15 Temmuz Kongre Merkezi'nde akademik yıl açılış programına katıldı.  DÜ Kongre Merkezinde düzenlenen tören öncesi Şentop, beraberinde Vali ve Ak Parti Milletvekilleriyle  DÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç'un eşliğinde, Diyarbakır'ın eski ve yeni fotoğraflarından oluşan sergiyi gezdi.

TOPLUM, SİYASET VE ANAYASA

Akademik yılda "Türkiye'de Toplum, Siyaset ve Anayasalar" konulu ilk dersi veren Şentop, yeni akademik yılın hem Dicle Üniversitesi hem de ülkedeki tüm üniversiteler için hayırlı olmasını diledi. Şentop, zor bir dönemden sonra yüz yüze eğitimin başladığı yeni akademik yılın ayrı bir heyecanı ve kıymeti olduğunu belirterek üniversiteleri ziyaretinde akademisyenlerin ifade ettiğini göre, bir yılın bayağı bir özlem doğurduğunu öğrendiklerini, öğrencilerin eğitimlere çok yoğun bir şekilde katılım gösterdiğini ifade etti.  Türkiye'de üniversitelerin gelişimiyle ilgili çok yakın bir takip içerisinde olduğunu dile getiren Şentop, Türkiye'de 131'i devlet, 78'i vakıf olmak üzere toplam 209 üniversite bulunduğunu, 8 milyon 400 bin öğrenci olduğunu aktardı.

ÜLKENİN TEMEL DEĞERLERİ VAR

Şentop, bunun Türkiye nüfusunun yüzde 10'u demek olduğuna işaret ederek dünyada birçok ülkenin nüfusundan daha fazla sayıda Türkiye'de üniversite öğrencisi olduğunu, ilk ve ortaöğretim ile toplamı 30 milyona yaklaşan bir öğrenci nüfusunun bulunduğunu bildirdi. "Bu ne kadar genç bir nüfusa sahip olduğumuzu da gösteriyor. Nüfus ülkeler için en kıymetli unsur. Bunu iyi eğitmemiz, yetiştirmemiz lazım. Devlet kendisine düşen vazifeyi bu anlamda yaptı. Her şehrimizde en az bir üniversite var ve üniversitelerdeki imkanlar mukayese edildiği zaman çok büyük farklar var." diyen Şentop, üniversitelerin fiziki imkanlarında ve akademik çalışmalarda ve akademik projelere verilen destekte yaşanan gelişmeye değindi.

Şentop, "Çalışmamak için hiçbir mazeret kalmadı. Kaliteyi artırmak da hocalarımıza, akademisyenlerimize, öğrencilerimize düşüyor. Bugün yaptığımız çalışmalar akademi dünyasında dünyanın her tarafından büyük başarılara imza atan akademisyenlerimizin varlığı bizim bilgi üreten bir akademi oluşturabilmek için yeterli özgüvene sahip olduğumuzu gösteriyor. Bu bakımdan çok çalışmalı, çok büyük gayretlerle bilgiyi üretmeliyiz." diye konuştu.

Üniversitelerin birinci amacının bilgi, ilim üretmek, ikinci amacının bunu öğretmek, üçüncü amacının ise bu öğrettiği bilgiyi toplumla bütünleştirerek uygulama alanına aktarmak olduğunu anlatan Şentop, devletin sağladığı bu imkanların içini doldurmak, bu fiziki mekanları kaliteli bilim üretimi ve öğretimine dönüştürmenin de akademisyenlere ve öğrencilere düşen bir görev olduğunu kaydetti.

Şentop, akademisyenlerin ve öğrencilerin bu konuda büyük bir gayret ve azim içerisinde olduğunu gördüğünü ama daha çok daha fazla çalışmak, Türkiye'nin iddialarına yakışan bir üniversite ve akademi ortaya koyma göreviyle karşı karşıya olunduğunu aktardı.

KÜLTÜR VE MEDENİYET ŞEHRİ

Diyarbakır'ı daha önce de ziyaret ettiğini, kentin kültür ve medeniyet şehri olduğunu vurgulayan Şentop, "Diyarbakır'ın en güzel yanlarından biri de insanı. Diyarbakırlıların mertliği, misafirperverliği, zararına olacağını bilse dahi fikrini ifade etme hususundaki kararlılığını ve karmaşık meseleleri birkaç kelamıyla özetleyen pratik zekasını takdir etmemek mümkün değil. Diyarbakır'ın politik bilincinin, hassasiyetinin yüksek oluşu da zannederim ki bu hususiyetlerinden kaynaklanmakta. Bu yüzden bazı fikirlerimi paylaşmak için Diyarbakır'ın en güzel yerlerden biri olduğunu ifade etmek isterim." şeklinde konuştu.

İSTANBUL VE DİYARBAKIR'IN KADERİ ORTAK

"Bazen saatler, haftalar, aylar, yıllar birbiriyle aynı değildir. Tarihin akışının hızlandığı dönemler vardır. Biz de o dönemlerden geçiyoruz. Dünyanın yeniden şekilleneceği bir dönemin başındayız. Dünyada ne zaman büyük bir dönüşüm yaşansa bunu en doğrudan hisseden bölge Mezopotamya, Anadolu, Türkiye'dir." ifadelerini kullanan Şentop, bu sancılardan birinin 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi olduğunu belirtti.

Şentop, hain darbe girişiminin milletin feraseti ve cesareti, Cumhurbaşkanının liderliğiyle aşıldığını anlatarak sözlerini şöyle sürdürdü:

"15 Temmuz, Türkiye'de 60 yıl hakim olmuş kirli bir tertip geleneğinin son halkasıdır. Bu çirkin, baskıcı geleneğin her 10 yılda bir tekrarlanan darbelerinin ne manaya geldiğini en bilen yerlerden birisi Diyarbakır'dır. Zira bu darbe geleneğinin gerçekleştiği, dönüp ilk zarar verdiği yerlerin başında Diyarbakır gelmektedir. İşte bu yüzden Diyarbakır tarihin hızlandığı bu zaman diliminde Türkiye'de birisinin veya bir gurubun ne kadar Türkiye'den, milletten yana olduğunu anlamak için 15 Temmuz'daki tavrına bakmalıdır onun. 15 Temmuz gecesini suskunlukla geçirenlerin millete demokrasi dersi verirken biraz mahcup ve temkinli olmalarında fayda var. Türkiye'de demokrasinin gelişmesi, güçlenmesi hepimizin millet olarak vazifesidir. Fakat bundan söz edenlerin bize evvela 15 Temmuz'daki tavırlarının gerekçesini izah etmelerinde fayda var. Barış yurdu olarak bilinen Bağdat, Şam, Endülüs suskundur. Şükürler olsun ki İstanbul, Diyarbakır ayaktadır. Suskunluğun koyulaştığı yerde bizim sembol şehirlerimiz bir yıldız gibi parlamaktadır. İstanbul ve Diyarbakır'ı art arda zikrettim, bu bir tesadüf değil. İstanbul ve Diyarbakır'ın kaderi bir ve ortaktır."

AYAĞIMIZ BU COIRAFYADA KALARAK

"Dünyanın böylesine bir dönüm noktasında olduğu zaman dilinde bize düşen dünyaya ayağımız bu coğrafyada kalarak bakmaktır. Yegane kurtuluşumuz dünyaya Türkiye'den bakmaktır. Sadece fiziken değil fikren ve ruhen de Türkiye'de olmak çok mühimdir. Aksi bizi yabancılaşmaya ve başkalarının adamı olmaya götürür. Bu kadim coğrafyada binlerce yılın yabancısı seslere değil, bu bölgenin sahih çağrısına kulak vermek gerekir. Hiçbir mazeret, gerekçe bu kadim coğrafyanın sesine kulak tıkamayı meşru ve haklı kılamaz. 'Kaos çıksın ve biz de bir rol edinelim' demenin hiçbir mazereti olamaz. Üstelik bu çıkışsız yoldur, aslolan İstanbul ile Diyarbakır'ın ahdini, kardeşliğini, yoldaşlığını izlemektir. Türkiye büyük birlikteliğin ve ittifakın neticesidir." ifadelerini kullanan Şentop, gençlere seslendi.

Şentop, "Gençlerin hayatında üniversite hayatıyla beraber bir paradigma değişikliği gerçekleşiyor. Tamamen bir öz disiplinle tamamen kendinizi kontrol ederek ve yöneterek geliştireceğiniz yöntemlerle sürdüreceğiniz bir dönem üniversite hayatı. Hayat için de bir hazırlık dönemi. Öğrencilerimize ilk yıldan itibaren bir çalışma disiplini bir yöntem geliştirmelerini ve yönteme sadık kalarak düzenli disiplinli bir şekilde çalışmalarını tavsiye ediyorum. Üniversite hayatı öz disiplin kurma bakımından da bir zorunluluk getiriyor öğrencilerimize." şeklinde konuştu.

YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI

Dünyaya bakıldığında her ülkenin sık sık anayasa yazıp, anayasa değiştirdiğini veya anayasayı sık sık tartıştığını görmediklerini dile getiren Şentop, Türkiye'de yine anayasanın tartışıldığını bildirdi. Şentop, "Yeni bir anayasa yapalım diye tartışıyoruz. Bu yeni bir tartışma da değil. 1982'de şu an ki anayasa yürürlüğe girmiş, o tarihten beri o anayasa tartışılıyor. Bu bakımdan belki 'anayasa- devlet' ve 'anayasa- siyaset' ilişkisi bağlamında ikiye ayırabiliriz dünyadaki ülkeleri, anlayışları. Bunlardan biri anayasayla devlet ve siyaset arasında sıkıntı olmayan sık sık anayasa tartışmaları yaşanmayan anayasal düzeni sistemi yerleşmiş oturmuş ülkeler. Bunun belki en sembolik örneği İngiltere. İngiltere'de malum yazılı anayasa yok, anayasayı yazmaya bile gerek görmemişler. Çünkü anayasal düzen kadar yerleşmiş, oturmuş bir düzen." dedi.

Türkiye'de düşünceyi ifade hürriyeti olduğuna işaret eden Şentop, şunları kaydetti:

"Düşünceyi ifade hürriyeti, doğru düşünceleri ifade hürriyeti değildir. Saçma, yalan, yanlış, ne olursa hepsini ifade etmek bu hürriyet kapsamındadır. Anayasa Mahkemesi'nin kararı farklı bir şey. Bu karar, bu ifade hürriyeti kapsamında bir şey değil. Bu karar tamamen Anayasa'yı çarpık yorumlamak ve bir maksat istikametinde yorumlamaktı. Yazılı metin var, ona rağmen farklı bir yorum, sonuç çıkabiliyor. Anayasa tartışmalarını sona erdirmek esasen siyaseti, kamu hukukunu, o tarih akış içerisindeki teamüller, örfler içerisinde şekillendirmekle mümkün. Tarihimize, siyasi ve kamu hukuku geleneklerimize uygun, mutabık, milletin de kabul ettiği bir anayasa yapıldığı takdirde Türkiye'nin anayasa tartışmaları sona erecektir. Herkesin kabul edebileceği bir anayasa yapmak için aslında tek bir ilkeye riayet etmemiz yeterli. Kendimiz için istediğimiz şeyi herkes için, başkaları için de isteyebilmeliyiz. Eğer bunu yapabilirsek anayasa yaparız, belki yazmaya da gerek görmeyebiliriz o zaman İngiltere'de olduğu gibi."

HÜKÜMET SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİK

Şentop, sürücü eğitimi verilen otomobillere işaret ederek bu araçların sağ tarafında oturan kişinin de aracı kumanda etmesini sağlayan mekanizmaları olduğunu aktardı. 1960 sonrası Türkiye'de kurulan anayasal sistemin de aynı o sürücü eğitimi verilen araçlar gibi olduğuna işaret eden Şentop, bunun siyaset tarafından 1965'te yavaş yavaş anlaşılmaya başlandığını bildirdi. Şentop, şöyle konuştu:

"Seçimi kazandınız, başbakan oldunuz, sol tarafa oturuyorsunuz. Basıyorsunuz gaza, gidiyorsunuz ama birden araba duruyor veya yavaşlıyor. Sağdaki adam frene basıyor, ya da gaza basıyor. Şimdi bu sağdaki adam çok önemli. İşte bizim vesayet sistemi dediğimiz şey sağdaki adam. Demokratik oligarşi, yüksek yargı, askeri bürokrasi, yüksek bürokrasi, işte sivil bürokrasi sağdaki adam. Onun için Türkiye'de bir sola oturmaya çalışan, yani gerçek manada şoför, ehliyet alıp aracı kullanmak isteyenler var ki bunlar siyaset yapanlar, bir de bu aracı, sağdaki adam yönetiyor. Onun için solu boş ver, sağ tarafa oturalım diye Türkiye'de çalışanlar var 1960'tan beri. İşte Fetullahçı Terör Örgütü de o sağ tarafa oturmayı hedefleyenlerdendi. 2002'den itibaren bu sağdaki adamla Sayın Cumhurbaşkanımız sorun yaşadı. Daha sonra daha ileriye gidildi ve bu sağda oturan adam aracın kapısı açılarak aşağı atıldı. Siyasetin güç kazanması, alanının genişlemesi suretiyle oldu. Fakat yeterli değildi. Niye? Sağda o mekanizma olduğu sürece onu atıyorsun, başkası gelip oturmak isteyecek, gözü orada onların. İşte FETÖ'nün gözü oradaydı. O zaman sağ taraftaki o mekanizmayı söktüğümüz zaman sağda oturmak için de kimsenin özel bir çalışma, örgütlenme, darbe yapmasına gerek kalmaz. İşte o sebeple yaptığımız çalışmalar neticesinde bu hükümet sisteminin değişikliğini bunun formülü olarak gördük."

"Tek adam" tartışmalarına değinen Şentop, "Geçenlerde, 'Tek adama falan itiraz ediyorsunuz da bütün sistemlerde tek adam vardır.' dedim. Tek adam dediğimiz nihai, son kararı veren bir kişi vardır. Tek adam dediğimiz, bu tek kişi veya tek insan diyelim, vardır. Daha fazla olmasını istiyorsanız kaç adam var aklınızda? Yani memleketi kaç kişi yönetmeli sizce? Hep beraber, kolektif böyle bir şey mi olmalı diye söylemiştim. Kendisinin talimatıyla bir milletvekilinin görevinden istifa ettiğini açıkladığı günden bir gün sonra bir genel başkan, benim bu sözümden hareketle, 'Dalga geçiyor bizimle.' gibi bir laf etti. Senin talimatınla hareket etmiş, sen bir kurul, heyet değilsin, tek kişisin işte. Tek kişinin talimatıyla biri partiden istifa ediyor döneminde. Bir genel başkan da demişti ki, 'Falan televizyona çıkmayı yasaklıyorum. Çıkan adamı partide tutmam.' E tek adam işte. Yani kararı o veriyor. Yanlış mı? Sonuçta bir kararı tabii ki tek kişinin vermesi lazım. Parlamenter sistemde de böyle. Nihayetinde sayı fazla gibi gözüküyor ama bakanlar falan var ama kararı veren esasen başbakandır."

"Yeni Anayasa'ya ihtiyaç var mı, var tabii ki. Şüphesiz ama esasen tabiricaizse işin ruhu çözülmüş oldu. 1960'la başlayan, darbeyle başlayan paradigma benim kanaatime göre fiilen 15 Temmuz'da, resmen ve hukuken de 16 Nisan 2017 referandumuyla, bu anayasa değişikliğiyle sona ermiştir. 1960'tan başlayan bir parantez, vesayet sistemi ortadan kalkmıştır. Tabii Türkiye'nin başka sorunları da var. Bunları konuşmamız, anayasa bağlamında tartışmamız lazım. Siyaset tartışmalarında seviye yükselten bir şeydir, anayasa tartışmaları. Anayasa üzerinden tartışmak, siyasi tartışma yapmak seviyeyi yükselten bir husus." ifadelerini kullanan Şentop, bu bakımdan anayasa tartışmalarını sadece tartışma bile olsa faydalı olduğu kanaatinde olduğunu kaydetti. DÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç da üniversitenin çalışmaları hakkında katılımcıları bilgilendirdi.

Kaynak: Diyarbakır Söz