AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Darbelere karşıyım ama...'' diye başlayan ifadenin doğrudan doğruya darbeleri meşrulaştırmak anlamına geldiğini belirterek, ''Bu hastalıklı bir ruh halinden başka bir şey değildir'' dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Erdoğan, AK Parti Isparta milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç'in babası Sadettin Bilgiç'e bir kez daha Allah'tan rahmet diledi. Pakistan'da düşen uçakta hayatını kaybedenlere de Allah'tan rahmet dileyen Erdoğan ayrıca, şair Abdurrahim Karakoç'un da bir süredir yoğun bakımda tedavi gördüğünü belirterek, ''Türkçenin zirve şairlerinden, değerli büyüğümüz Sayın Karakoç'a da Allah'tan acil şifalar temenni ediyorum ve bir an evvel sağlığına kavuşmasını, güzel şiirleri ve yazılarıyla aramıza dönmesini arzuladığımızı ve bu yönde dua ettiğimizi belirtmek istiyorum'' diye konuştu.
Geçtiğimiz hafta içinde Türkiye'de Finlandiya Başbakanı ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile görüşmeler yaptığını anlatan Erdoğan, BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı çalışmalarına katılmak için Katar'a gittiğini belirterek, Katar'daki temasları hakkında bilgi verdi.
Hafta sonunda Bursa'da bir dizi program gerçekleştirdiklerini dile getiren Erdoğan, burada Türk-Arap Turizm Buluşması'na katıldığını, ardından AK Parti Bursa İl Kongresi'ne iştirak ettiğini ve son olarak toplu açılış töreni yaptığını ve Bursaray Raylı Sistemi'nin önemli bölümünün açılışını gerçekleştirdiğini anlatı. Erdoğan, toplam yatırım tutarının 1 milyar 302 milyon lira olan 61 ayrı yatırım ve hizmeti Bursalıların hizmetine sunduklarını kaydetti.
Dün yapılan 23 Nisan kutlamalarının coşkuyla geçtiğini vurgulayan Erdoğan, ''Milli iradenin önemini, hayatiyetini vurgulama fırsatını bulduk. Dün özel oturumda ifade ettiğim birkaç hususu tekrarlamak istiyorum'' diyerek şöyle devam etti:
''Türkiye topraklarının ve özellikle de dönemin devlet ve hükümet merkezi olan İstanbul'un işgal edilmesi üzerine, 23 Nisan 1920'de Ankara'da bildiğiniz gibi Meclis toplandı. Gazi Mustafa Kemal'in telgraflarında ve dün Genel Kurul'da okuduğum geçici Başkan'ın Meclis'e ilk hitabında topraklarımızın işgal altında olduğu ifade ediliyor, Meclis'in bu işgale son vermek, İstiklal Savaşımızı sürdürmek ve tam istiklali savunmak amacıyla açıldığı vurgulanıyordu. TBMM istiklalimizin sembolü ve teminatı bir kurumdur. TBMM'yi lağvetmeye, ortadan kaldırmaya, iradesini engellemeye, onu baskı altına almaya yönelik her girişim doğrudan doğruya istiklalimize yönelmiş bir girişimdir.''
-''Hiç kimse gayri meşru yöntemlerle siyasetçiyi hesaba çekemez''-
Darbelerin hiç bir şekilde meşru gösterilemeyeceğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum; TBMM'nin iradesine kasteden hiçbir girişim, gerekçesi ne olursa olsun, bakın altını çiziyorum, gerekçesi her ne olursa olsun, meşru değildir. Bu yöndeki her girişim hem istiklalimize hem istikbalimize yönelik açık bir saldırıdır. 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü ve 28 Şubat'ı meşru gibi göstermek, gerekli gibi göstermek, darbecileri değil, dönemin siyasetçilerini suçlamak hiç ama hiç tartışmasız o yapılan darbelere ortaklık etmektir. Siyasetçinin elbette hatası olabilir, yanlışı olabilir ama siyasetçinin hesap vereceği mercii TBMM'dir ve bizzat aziz milletin ta kendisidir. Kendisini milletin ve TBMM'nin yerine koyarak hiç kimse gayri meşru ve hukuk dışı yöntemlerle siyasetçiyi hesaba çekemez, cezalandıramaz.''
Erdoğan, ''Burada bir zihniyeti bugün bu konuşmamda işleyeceğim. Ama zihniyet olarak işliyorum'' vurgusunu yaptıktan sonra şöyle konuştu:
''CHP, 27 Mayıs'ın öncesinde müdahaleye su taşımış, 27 Mayıs'ın hemen ertesinde de müdahaleye alkış tutmuş, hata silahlı güçlere 'emrinizdeyim' diyerek, müdahale karşısında el pençe divan durmuştur. CHP bugün dahi 27 Mayıs darbesinin meşru ve gerekli olduğunu savunarak, 27 Mayıs'ın ilerici bir darbe olduğunu savunarak, 27 Mayıs sürecindeki gaflet ve delaletinden bir adım dahi ileriye gidemediğini zaman zaman göstermektedir. 12 Eylül müdahalesinden zarar gördüğü için, bu müdahaleyi eleştiriyormuş gibi yapan CHP, maalesef 27 Mayıs'ta da 28 Şubat'ta da cesaretle yüzleşme vakarını gösterememiştir. Şu son dönemde gerek 12 Eylül, gerek 28 Şubat'la ilgili olarak CHP birbiriyle çelişen açıklamalar yapıyor. Çok ciddi biçimde bir akıl tutulması yaşıyor. Doğrudan darbeleri eleştiremeyen, doğrudan müdahaleye karşı olduğunu söyleyemeyen CHP, konuyu farklı yerlere çekerek, adeta minderden kaçıyor.
'Darbelere karşıyım ama...' diye başlayan her ifade, doğrudan doğruya darbeleri meşrulaştırmaktır ve hastalıklı bir ruh halinden başka bir şey değildir. İşte 28 Şubat tartışmalarını görüyoruz; çıkıyorlar televizyonlarda, gazetelerde, basın toplantılarında; 'ama o günkü hükümet de çok hata yaptı' diyerek, meselenin özünü konuşmak yerine meseleyi meşrulaştırmaya çalışıyorlar.''
-''Siyasetçiler ne hata yaparsa yapsın darbe gerekçesi olamaz''-
Başbakan Erdoğan, siyasetçilerin hataları olsa bile bunların birer darbe gerekçesi olarak gösterilemeyeceğini vurgulayarak, ''Tekrar ediyorum; siyasiler hangi hatayı yaparlarsa yapsınlar, bu bir darbenin gerekçesi değildir ve olamaz. Darbeyi, darbe yapanları değil, siyasetçileri konuşmak, doğrudan doğruya darbe zihniyetinin bir yansımasıdır. 28 Şubat'la ilgili yargı sürecinin başlamasının hemen ardından 'intikam' kelimesini telaffuz etmek, CHP'nin genlerine işlemiş darbeseverliğin tezahüründen başka bir şey değildir. İntikam kavramıyla kırdığı potu, düzeltmeye çalışan CHP Genel Başkanı, şu an itibariyle bile CHP'nin her türlü müdahalenin karşısında olacağı yönünde samimi bir duruş sergileyememiştir'' şeklinde konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun geçtiğimiz haftaki grup toplantısında Ömer Seyfettin'in Pembe İncili Kaftan hikayesinden bahsettiğini hatırlatan Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Sayın Kılıçdaroğlu bu hikayeyi okumuş mu okumamış mı bilmiyorum. Birilerinin ona bu hikayeyi özetleyerek anlatmasında fayda var. Biz bu hikayeyi, bu milletin yüzyıllardır arzuladığı, istediği hayalin özellikle kurulması ve böyle bir dış politikanın anlatılması olarak gördük. AK Parti'nin dokuz buçuk yıl boyunca dış politikada ortaya koyduğu tavır, işte o Pembe İncili Kaftan'da ortaya konulan, ecnebilerin karşısında el pençe divan duran liderlerin olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti değil... Yani Şah İsmail'in önüne, sağında solunda oturacak bir yer olmadığın görünce, büyükelçinin kendi o pembe incili kaftanını serip onun üzerinde oturmaya yeltenmesi, çıkarken de o kaftanı oradan almadan çıkması ve arkasından da kaftanını getirdiklerinde, 'Osmanlı'nın elçileri yere serdikleri kaftanı omuzlarına giymezler' diyecek kadar asaletli olan elçilerdir.
İşte AK Parti dış politikada hayali gerçeğe dönüştürmüştür. Bu milletin özlemleri, bu milletin hayalleri doğrultusunda her platformda, her mesele karşısında dik durmuş, bu milletin, bu bayrağın, bu asil toprakların şerefini sarsılmadan savunmuştur. Sadece ülke içinde değil, tüm dünyada, özellikle de mağdur ve mazlum halklar nezdinde Türkiye Osmanlı'nın ahfadı olduğunu her zemin ve fırsatta göstermiştir. AK Parti'nin dış politika vizyonu ile CHP'nin dış politika vizyonunun kıyası bile kabil değildir. Bize Pembe İncili Kaftan'ı okumamızı tavsiye edenler, Yunanistan basınında nasıl alay konusu olduklarını unuttular.
Sayın Kılıçdaroğlu, iktidara geldiğinde Yunanistan ekonomisini de kurtaracaklarını ifade etmişti. Niye gülüyorsunuz? Kurtarabilir. Yunanistan'ın en büyük gazetesi de 'Dayan Yorgo, Kılıçdaroğlu geliyor' diye haber yapmış, dalgasını geçmişti.
Bir Amerikalı yazarın kuyruğuna takılıp, Sayın Kılıçdaroğlu, İsrail'de basın ve düşünce hürriyeti olduğunu savunmuştu. Şimdi buyursun Sayın Kılıçdaroğlu, İsrail'in Alman yazar Günter Grass'a koyduğu ülkeye giriş yasağını izah etsin bakalım. Hani dış politikayı İsrail'in kirli çamaşırlarını yıkamak olarak görüyor ya buyursun İsrail'in bu tavrını da temize çıkarsın. Alman yazar Günter Grass, sadece İsrail'in nükleer silahlarını eleştiren bir şiir yazdığı için İsrail'e girişi yasaklandı. Tablo bu. Hem o Amerikalı yazarın hem onun yol arkadaşı Kılıçdaroğlu'nun İsrail'in bir yazara koyduğu bu yasağı nasıl savunacaklarını açıkçası merak ediyoruz.''
AA
Kaynak: Diyarbakır Söz