Çatışmasızlık ortamının zaten pamuk ipliğine bağlı olduğunu, kandan beslenen insanların kolay kolay bu sürece izin vermeyeceklerini tahmin ettiğini söyleyen Yakşi, bunun Fransa’da üç Kürt kadının öldürülmesiyle başladığını söylüyor.
“Çatışmasızlık ortamında gerginliklerin ve provokasyonların olacağı bekleniyordu. Fransa’da üç kadının öldürülmesi sürecin gergin geçeceğinin işaretiydi. Gerek hükümet gerek Kandil üzerine düşeni yapmaya çalıştı. Dış güçler çatışmasızlık ortamını bir şekliyle sona erdirttiler. Ben bu işin dış güçlerden kaynaklandığına adımın Zülküf olduğu kadar eminim. AVM’ler bomboş, parklar bomboş, çarşı bomboş. Huzurlu bir günümüz geçmedi bu güne kadar.”
‘BİR HAFTADA BARIŞIN DEĞERİNİ ANLADI HERKES’
Çözüm sürecinin yeniden başlayacağına dair umudunu yitirmediğini belirten Zülküf Yakşi, aklıselimin galip geleceğini söylüyor.
“Hükümet PKK’nın silahlı unsurlarının ülke dışına çıkmasını istiyor çözüm sürecinin devamı için. Bunu yapmaktaki zorluğu bilemem Yoğurt Pazarı’nda sıradan bir esnaf olarak ama bu ülkenin ortak geleceği için yapılabilir bir şey olduğunu düşünüyorum. Hükümet eksik ve yanlışlarına rağmen çok şey yaptı. Karşı taraf yine eksikliklerine rağmen çok şey yaptı. Barış yeniden inşa edilebilir. Belki bu bozulmadan alınacak dersler ve ibretler vardır. Bundan sonra daha sağlam gidebilir. Umudumu yitirmedim, aklıselim mutlak üstün gelecek. Dünyadaki hangi savaş barışla bitmedi ki? Bu savaş yeterince yapıldı ama denemediğimiz barıştır ve biz de barış istiyoruz. Bir haftada insanlar barışın ne kadar değerli olduğunu anladılar.”
‘BU ARTIK VAHŞETTİR’
İnşaat işiyle uğraşan Mehdi Yakın, yeniden başlayan çatışmalara ilişkin konuşmak istemiyor önce. Bıkkınlık içinde ve sözünün para etmeyeceğini düşünüyor. Yine de dayanamayıp konuşan Yakın’a göre, tüm siyasetçiler insanların kanı üzerinden pazarlık yapıyor ve bunun vahşet anlamına geldiğini söylüyor.
“Ne konuşursak ve ne istersek isteyelim görüyoruz ki talebimiz para etmiyor. Bu insanlar daha ne zamana kadar ölecek arkadaşım? Bu vahşettir, zalimliktir, zulümdür. Bütün siyasetçiler insan kanı üzerinden siyaset yapıyor ve arada benim senin gibi fakir-fukara ölüyor. Hele bir zengin göster bana ölen. Yok; görüyorsunuz işte akşam beş oldu mu millet aceleyle dükkanını kapatıp evine koşuyor bir şey olmasın diye.”
‘GÖZÜMÜZÜ SAVAŞLA AÇTIK SAVAŞLA KAPATMAYALIM’
Elli yaşındaki Mehmet Kelekçioğlu Sur bölgesinde manav. Bu yaşına kadar savaşın içerisinde ve her gün ‘öleceğim’ endişesiyle yaşadığını anlatıyor. Kelekçioğlu, ‘keşke evlenip çocuk sahibi olmasaydım’ diyor.
“Vallahi de billahi de aldığım her nefese beleş diyorum. Çünkü gözümüzü savaşın, çatışmaların, bombalamaların içinde açtık. Bir sürü arkadaşım, eşim, dostum faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Yeniden yüzü maskeli insanlar çıktı meydana. Yolunu kestiğinde ‘heval’ (Kürtçe arkadaş) desen, ‘örgütçü müsün’ diyebilirler. Desem ki ‘Müslüman’ ‘IŞİD’çimisin diyecekler. Yahu arkadaş ben ne yana döneceğim şimdi? Vallahi evlenip çocuk sahibi olduğum için böyle zamanlarda kızıyorum kendime. İki çocuğumu üniversiteye gönderiyorum. Birinin tırnağı taşa değse bu dünyanın benim için bir anlamı kalır mı? Çatışmaların iki tarafında da suç görmüyorum. Siz gevşek bırakırsanız süreci birileri gelip pislikle dolduracak elbette. İki taraftan da derhal masaya oturmalarını ve çatışmalara son vermelerini istiyorum.”
‘ÇATIŞMALAR BİTSİN DİYE DUA ETTİM’
Çarşının içindeki beşinci Haremi Şerif olarak kabul edilen tarihi Ulu Camii’nin avlusu her zamankinden daha tenha. Turistler yok ve camide ibadetlerini yapanlar oyalanmadan çıkıyorlar. Caminin içi de her zamankinden daha sessiz. Namazını kılıp uzunca dua ettikten sonra çıkan ve adının Abdülkadir Topçuoğlu olduğunu öğrendiğimiz genç üniversite öğrencisi. Duasının önemli bir bölümünü çatışmaların sona ermesi için ettiğini söylüyor.
“Harran Üniversitesi’nde Tarih bölümünü okuyorum. Suruç’ta patlayan bomba nedeniyle ölenlerden biri bizim okuldan, arkadaşımızdı. Gerekçesi ne olursa olsun insanların öldürülmesini hiçbir şekilde tasvip etmiyorum. Şimdi bakıyorum ki Kürdü, Türkü, Alevisi ölüyor. İçim kan ağlıyor. Babamın çarşıda terzi dükkanı var. Herkes tedirgin ve huzursuz. Çarşı boş. Fırsat bulduğum zamanlar namazımı Ulu Cami’de kılıyorum. Bu ateşe bir su dökmesi için dua ediyorum Allah’a. Elimden başka bir şey gelmiyor. Ama elinden bir şeyler gelen taraflardan talebim artık uçaklar kalkmasın ve artık dağdakiler ellerindeki silahları bıraksınlar. Silah eldeyse illa ki patlar.”
‘DİYARBAKIR ARTIK SAVAŞIYLA MEŞHUR’
Serbest Meslek erbabı Olcay Aydın çatışmaların yeniden başlamasının nedenini savaşlardan beslenenler olarak görüyor. Sinirli ve sert bir üslupla konuşan Aydın, tahammüllerinin kalmadığını söylüyor.
“Derin yapılar aç kaldı ve ortaya kandan beslenenler çıktı. Allah bu canları alanların evlatlarından misli misli çıkarsın. Bakın Diyarbakır Peygamberler şehridir, Sahabeler şehridir, karpuzu, peyniri, kadayıfı meşhurdur. Şimdi bak bakalım bu sokaklara neyimiz meşhur; artık savaşımız meşhur. Kısa bir süre olsa da rahat nefes almıştık, ne istediniz bizden. Buyur, insanlar yok, her taraf boş ve herkes ölüm korkusuyla kaçıp gidiyor buralardan. Biz nedenine bakmadan sonuç istiyoruz ve o sonuç da barıştır. Burası bazılarının hesapladığı gibi bir Suriye olmaz, buna kimse müsaade etmez.”
‘BARIŞ EYİDİR BARIŞ’
68 yaşındaki Hacı Latif Güler hamallık yapıyor. İş yok ve akşam evine eli boş gittiğini belirtiyor. Ama buna razı tek istediği kendi özgün ifadesiyle ‘barış eyidir barış.’
“İş yok, çarşı boş. Sıcakta boş olur biraz ama şimdi daha boş. İnsan üzülüyor. Kimsenin ölmesini istemiyorum. Ne Kürt ne Türk hiç kimse ölmesin. Bak ne güzeldi, kimse demiyordu ölü var, şimdi ölüyor insanlar, o kadar öldü hani kim ne kazanmış savaştan. Barış eyidir barış.”
Barışın hakim olunması
Diyarbakır’da yeniden başlayan çatışmalara ilişkin ortak bir görüş var. Çatışmaların durması ve insanların ölmemesi. Üstelik bunun zaman geçirilmeden yapılması. Zira bölgede yaşayanlar çatışmalar sürdükçe ve acılar derinleştikçe geriye dönüşün zorlaşmasından endişe ediyor.
Kaynak: Diyarbakır Söz