Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bağımsız Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'a yönelik, ''Bu görüntüler sebebiyle sizi affetmiyorum. Ancak özür dilediğiniz takdirde... Siz 'gerilla' diyin, 'militan' diyin, 'kardeşim, çocuğum, evladım' diyin, ne derseniz diyin, eylemden gelen, eyleme giden, sırtında silahı olan o insanlarla kucaklaşamazsınız'' dedi.
Arınç, CNN TÜRK'teki ''Ankara Günlüğü'' programında soruları yanıtladı.
''Terörün artışını Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerine, sıfır sorundan sıfır dosta gelmesine bağlayanlar ve eleştiri yöneltenler var. Bir hata yaptığınızı düşünüyor musunuz? Bir özeleştiriniz var mı'' sorusu üzerine Arınç, olayları tahlil etmek ve öz eleştiri yapmanın siyasetçiler için önemli olduğunu belirterek, ''Bunları yapıyoruz da bunlara hak verdirecek hiçbir şey bulamıyorum ki'' cevabını verdi.
''Komşularla sıfır sorun'' politikasının çok iyi bir dış politika olduğunu belirten Arınç, Türkiye ile Suriye'nin son 10 yılda çok iyi ilişkiler kurduğunu kaydetti. Sonra Suriye rejiminin halkına silah doğrulttuğunu ve Türkiye'nin ikazlarının dikkate almadığını ifade eden Arınç, bunun üzerine Türkiye'nin, ''Kusura bakmayın, artık sizinle dost değiliz'' dediğini bildirdi.
Suriye'deki yönetimin yerine hangi yönetim gelirse gelsin, Türkiye'yle yine dost olmaya mecbur olduğunu anlatan Arınç, ''Türkiye'nin dostluğu çok büyük bir rütbedir çünkü. Türkiye gibi bir dosta sahip olursa bir ülkenin yönetimi, nefes alabilir. Bakmayın şimdiki sıkıntılara, bunlar konjonktüreldir. İran'la ilgili de aynı şeyi söyleyebilirim. İran'ın dünyadaki tek dostu Türkiye'ydi. Niye onunla dost olmuştuk? Çünkü haksızlık yapılıyordu. Ambargo uygulanıyordu, biz ambargoya karşı çıkıyorduk. Nükleer enerji veya nükleer silah dolayısıyla İran'a karşı yaptırımlar gündeme gelmişti, biz 'Her ülkenin barışçıl nükleer enerjiye ihtiyacı vardır. İran'ı kolay kolay yiyemezsiniz' dedik. Türkiye bunu sahiplendi'' diye konuştu.
Kendilerinin ''Şii düşmanlığıyla'' suçlandığını anımsatan Arınç, ''İran'la dost olduğumuz günlerde İran'da farklı bir rejim mi vardı? Suriye'yle dost olduğumuz günlerde Suriye'de farklı bir rejim mi vardı? Lübnan'da böyle bir rejim varsa İsrail'e karşı Lübnan'ın yanında olan, maddi manevi dünya kadar destek veren Türkiye değil miydi? Şiilikle Sünnilikle şununla bununla ilgisi yok bu işlerin. Bu insan hakları meselesidir. Suriye'de insan hakları ihlalleri var, şiddet var, silah var, biz buna karşıyız'' değerlendirmesinde bulundu.
Arınç, canlı yayında Tuğluk'a seslendi
Programı gerçekleştiren gazeteci Hande Fırat, Bağımsız Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'un kanala telefon açtığını belirterek, ''Sizin sözlerinizle ilgili 'O beş genci biz getirseydik, silahlarını bıraktırsaydık, devlet nasıl karşılayacaktı? Acaba bir çözümü var mıydı?' sorusunu yöneltmiş'' dedi. Bunun üzerine Arınç, Tuğluk'a şöyle seslendi:
''Sayın Aysel Tuğluk, madem beni dinliyorsunuz, size ne kadar saygı duyduğumu, sizinle bazı konularda neler konuştuğumuzu bilirsiniz. Ama bu görüntüler sebebiyle sizi affetmiyorum. Ancak özür dilediğiniz takdirde... Siz 'gerilla' diyin, 'militan' diyin, 'kardeşim, çocuğum, evladım' diyin, ne derseniz diyin, eylemden gelen, eyleme giden, sırtında silahı olan o insanlarla kucaklaşamazsınız. Sorduğunuz soru Habur'da yaşanan olayı anımsatıyor bana. Habur'dan gireceklerdi, silahlarını teslim edeceklerdi, 'Türkiye'ye dönüyoruz, TCK 221. maddeden yararlanmak istiyoruz' diyeceklerdi. Çünkü biz onlardan bunu bekliyorduk. Serbest bırakılacaklardı, annelerine, babalarına, evlatlarına kavuşacaklardı. Ama belki sizin de istemediğiniz birtakım eller girdi, onlar propagandaya yöneldiler, İmralı'nın emriyle geldiklerini ifade ettiler. Sonra başlarına gelenleri biliyorsunuz. Bu arkadaşlarınızı siz getirseydiniz (Arkadaşlarınız diyorum, çünkü o gözle görüyorsunuz) hiçbir eyleme karışmamış olsalardı, bizdeki bilgilerle de eylemde bulundukları bilinmiyor olsaydı, onlar da bundan yararlanmak istediklerini söyleselerdi, bugün Ankara'da sizinle olabilirlerdi. Ama elimizdeki bilgilerle eyleme karıştıkları, adam öldürdükleri sabit olsaydı, yargılanırlardı. Bu kadar ucuz değil bu iş. O yüzden onların masum olduğuna inanıyorsanız, rahatlıkla bulun onları getirin, adli yargılamada mutlaka serbest bırakılırlar.''
Fırat'ın, ''(Özür dilerseniz affederim) dediniz. Doğru anladım, değil mi?'' sorusunun ardından Arınç, ''Bu olaydan dolayı. Yoksa Aysel Tuğluk, bir siyasetçi olarak yasaklandığı zaman üzüldüğümü kendilerine ifade ettim. Biz onu BDP içinde biraz daha barışçıl, biraz daha şiddete karşı bir insan olarak tanıyorduk. Ama Kışanak'ın arkasında, övücü sözler kullanmasını, çok mütebessim bir çehre içinde onlarla bayramlaşmasını doğrusu hazmedemem'' ifadesini kullandı.
''Türkiye'de yeterince özgürlük olduğuna inanıyorum''
Arınç, siyasi parti liderlerinin medyaya yönelik tepkilerini içeren görüntüler gösterilerek, ''Basın hedefte mi'' diye sorulması üzerine, görüntülerde bütün siyasi parti liderlerinin yer aldığına dikkati çekti ve sadece Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eleştirilmesinin doğru olmadığını belirtti.
''Basın özgürlüğü konusunda, Türkiye'de yeterince bir özgürlük olduğuna inanıyorum. İstedikleri kadar eleştirsinler'' diyen Arınç, bu konudaki eleştirilerin bir kısmının ideolojik olduğunu savundu. ''Yüzlerce gazetecinin cezaevinde'' olduğu iddialarının doğru olmadığını kaydeden Arınç, ''60-70 civarında, kendisini gazeteci olarak tanımlayan, ama Terörle Mücadele Kanunu kapsamında tutuklu veya hükümlü olarak bulunanlar var. Bunlar örgüt propagandası, örgüte ait eylemlerde bulunmak, örgüt adına şunları, şunları yapmaktan suçlu bulunmuşlar'' diye konuştu. Bunların bir kısmının adi suçlardan hükümlü olduğuna dikkati çeken Arınç, ''Bir kısmı gazetecilik faaliyetinden dolayı, Ahmet Şık, Nedim Şener kapsamında, veyahut da Odatv kapsamında düşünebileceğimiz kişiler var. Bunlar da Terörle Mücadele Kanunu veya özel yetkili mahkemelerin ilgilendiği suç kapsamında yargılanıyorlar. 'Ben şu haberi yazdım, ben şu karikatürü çizdim veya ben şu kitabı yazdım' diye yargılanan, bir iki kişi ancak gösterebilirler'' dedi.Bu duruma karşı Terörle Mücadele Kanunu'nın bazı maddelerinin değiştirildiğini, üçüncü yargı paketinin çıkarıldığını hatırlatan Arınç, ''Dolayısıyla, 'Türkiye'de basın özgürlüğü yoktur' diyen yalan söyler. 'Türkiye'de sansür vardır' diyen yalan söyler'' dedi.
Arınç, ''yüzlerce, binlerce gazeteci cezaevindeymiş gibi Türkiye'yi yurt dışında şikayet etmenin ideolojik amaçlarla yapıldığını'' kaydetti ve ''Asıl amaç, tabii hükümetin yıpratılmasıdır. Hükümeti yıpratma konusunda da zaten herkes elinden geleni fazlasıyla yapıyor'' ifadesini kullandı.
Fırat'ın, ''(Şu bakanın acaba bu gezide ne işi vardır?) sorusunu yöneltmek veya bir köşe yazısında (Bence çözüm şöyle olmalıdır) demek...'' sözü üzerine Arınç, şunları söyledi:''Suç değil... Buna Başbakan da kızmaz, ben de kızmam. Böyle yaptığı için suçlanan birisini gösterin bana. Hani eleştiriyorsa çözüm yolu gösteriyorsa veyahutta 'Bu niye vardır, bu niye yoktur' diyorsa biz buna niye kızalım canım. Bu hayatın gerçeği. Ben siyasi hayatım boyunca basınla iç içeyim. Basın mağduru olarak da kendimi gördüm. Ama artık uslandım, akıllandım, kızmıyorum. Çünkü bana birisi ısrarla kötü bir soru sordu. Ben Meclis Başkanıyım, Nejat Uygur geldi aklıma, onun bir tiyatrosunu söyleyeyim dedim, Nejat Uygur söyleyince gülen adamlar, ben söyleyince kızdılar. O zaman gazetecinin biri dedi ki 'Sen haklısın. Gazetecinin saçmalama hakkı vardır, senin de cevap vermeme hakkın vardır'. Yani her soruya cevap vermek zorunda değilsin. Ben akıllandım o zaman, uslandım. Şimdi gülüp geçiyorum. Hatta şöyle bir elimin tersiyle itiyorum. Ne olacak? Ne tesiri var güzel kardeşim. 21 milyon 500 bin oy alıyoruz biz. Halk bunlara bakıp gülüyor.''
Gazeteci Cüneyt Özdemir'i çok beğendiğini bildiren Arınç, ''Sayın Özdemir hedef alındıysa bundan da üzülürüm. Sayın Özdemir benim çok beğendiğim, taktir ettiğim bir arkadaşımız. Diyelim ki buna benzer bir yazı yazdı. Zannediyorum Sayın Başbakanımız başkasını kastediyor. Yani açıkça, 'Ne işin var, ne halt ediyorsun da oraya gidiyorsun?' diye yazan birkaç kişi var, bunları hedef almıştır'' dedi.
''(HAS Partililer) gelmek istiyorsa, hayır demeyiz''
''AK Parti ve HAS Parti arasındaki süreci birleşme mi, yoksa katılım mı'' olarak değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin soruyu, ''Numan Kurtulmuş yabancımız değil. Sevdiğimiz, taktir ettiğimiz, başarılı bulduğumuz, başlı başına değer olan bir arkadaşımız'' diye cevaplayan Arınç, AK Parti'yi kurduklarında Kurtulmuş'a davette bulunduklarını, ancak onun gelmediğini anlattı.Arınç, şöyle devam etti:
''Sayın Numan Kurtulmuş veya onun gibi çok sayıda arkadaşımız, AK Parti'ye gelmek istiyorsa biz buna hayır demeyiz. En son MKYK toplantısında da buyurun, gelin dedik. İsmi geçen başka arkadaşlarımız da var. Çünkü AK Parti zengin kadrolarla çalışmayı zaten arzu eder. Başbakanımız da arzu eder, ben de arzu ederim. Ancak partisiyle birleşme konusu konuşulmadı. Sayın Başbakanımızın bütünleşme olarak ortaya koyduğu şey, yani kadroların, düşüncelerin, fikirlerin adeta AK Parti'de bütünleşmesi olarak... Bir kısmı bunu, iki partinin bir araya gelmesi olarak anlamış olabilir. Hayır, biz böyle anlamıyoruz.''
HAS Parti'nin kendi varlığına son vermesi durumunda, oradan geleceklerin AK Parti'ye katılmalarının mümkün olabileceğini belirten Arınç, ''HAS Parti bize şunu söyleyebilir: Biz size katılma kararı alalım, siz de kararımızı kabul edin. Böyle bir şey varsa bunu ayrıca MKYK'da konuşmak gerekir. Ama MKYK'da hakim olan son kanaat, arkadaşlarımızın bireysel olarak partimize katılımlarının uygun bulunduğu şeklindedir'' dedi.
Arınç, ''kamuoyunda Başbakan Erdoğan'ın, Kurtulmuş'u davet ettiğinin düşünüldüğünün'' belirtilmesi üzerine, ''Talep iki camiayı da seven arkadaşlarımızdan. Ama ben biliyorum ki Sayın Başbakanımız, kuruluşta da ondan sonraki seçimlerde de Sayın Kurtulmuş'a bir davette bulunmuştu'' diye konuştu.''Kurtulmuş'un AK Parti'ye gelmesinin iyi olacağının dostlarca paylaşılmasının ardından Başbakan Erdoğan'ın konuyu parti organlarına getirdiğini'' bildiren Arınç, sonuçta oy birliğiyle çok olumlu bir kanaatin ortaya çıktığını bildirdi.
Başbakan Erdoğan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ın, ''AK Parti'nin geleceğini düşünmek Erdoğan için birinci önceliktir'' dediği anımsatılarak, ''AK Parti'nin geleceğinde bir sorun mu var? Bu sorunun adı da liderlik sorunu mu?'' sorusuna Arınç, ''AK Parti'nin geleceğini düşünmek onun genel başkanına düşmez mi? Yatıp kalkıp, günde 24 saat onu düşünmesi lazım Sayın Başbakanımızın. Çünkü biz bu partiyi 2015'e kadar kalsın diye kurmadık. Sadece üç dönem iktidar olsun diye de kurmadık'' cevabını verdi.
''Liderlik Tayyip Bey'e mahsus''
Arınç, ''Liderlik beklentiniz var mı? Genel başkanlık, başbakanlık, isminiz çok geçiyor'' sorusunu şöyle yanıtladı:
''Liderlik başka bir şey, liderlik Tayyip Bey'e mahsus. Allah nazardan saklasın. Bir insan bu kadar halk kahramanı olabilir. Bir insanın karizması ancak bu kadar güçlü olabilir. Bir insan bu kadar etkili olabilir, bu kadar sevilebilir. Ben Tayyip Bey'e olan sevgiyi gördüğüm zaman mutlu oluyorum, hatta gözümden yaşlar dökülüyor. Başka hiç kimsede yok. Toplumda farklı yerlerde görev yapan insanlar, sevilen insanlar vardır. Bu bir belki manevi önder olabilir, toplumun kendisine örnek aldığı bir şahsiyet de olabilir, ama siyasette Sayın Tayyip Erdoğan kadar liderlik gücü yüksek bir insan, geçmişe baktığım zaman da doğrusu görmedim. Belki ona yaklaşanlar, kendi alanlarında çok etkili olanlar olmuştur. Ama bugünün gündeminde, mesela ben diğerleri için bir şey söylersem tabii çok incitici olurum, Tayyip Bey'in noktasına gelmeleri pek mümkün değil. Gelebileceklerse de herhalde epey bir yol geçmesi lazım.''
''Kendisinin, liderlik noktasında çok yeterli olmadığını'' söyleyen Arınç, ''Ama verilecek görevler, benim gibi onlarca insan tarafından da yapılabilir'' dedi.
''AK Parti'deki üç dönem kısıtlaması'' anımsatılarak, bu dönemin ardından ne yapmayı düşündüğünün sorulması üzerine Arınç, bu dönemin sonunda, bazı arkadaşlarının belediye başkanı olabileceğini, ancak kendisinin faal siyasetin içinde olmayı düşünmediğini bildirerek, ''Aktif siyasetin içinde olmayacak bir şekilde hayat süreriz. Ama siyaset sadece milletvekili ve bakan olarak da yapılmıyor. Anadolu'da bize düşen bir görev varsa Ankara'da bize düşen bir görev varsa bilgimiz, birikimimiz, faydalı olabilecek şeyler noktasında bizden bir şey bekleniyorsa onları yapmaya devam ederiz'' dedi.
AA
Kaynak: Diyarbakır Söz