TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, yeni anayasa kaleme alınırken, anayasanın dili, gramer kaidelerinin uyumu ve hukuk dilinin inceliklerinin çok önem arz ettiğini belirtti.
Burhan Kuzu, Türkiye Yazarlar Birliği, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, Türk Dil Kurumu ve Ankara Büyükşehir Belediyesince ''Anayasanın Dili'' sempozyumunda, dil ve hukuk arasında vazgeçilmez bir bağ olduğunu söyledi.
Kuzu, hukukun adalete yönelik bir toplumsal yaşam düzeni, toplumlar için olmazsa olmaz nitelikte olduğunu ifade etti.
Dilin toplumlar için önemine işaret eden Kuzu, yeni bir anayasa yapmak üzere bir uzlaşma komisyonunun kurulduğunu ve çalışmaların sürdürüldüğünü dile getirdi.
Mayıs 2012'den itibaren de anayasa metninin kaleme alınacağını ifade eden Kuzu, şunları kaydetti:
''Bu kaleme alma sırasında anayasanın dili, gramer kaidelerinin uyumu ve hukuk dilinin incelikleri çok önem arz etmektedir.
Milletvekilleri yemin metnini okurken, hepimiz heyecanlanıyoruz. Birçok arkadaşımız bu metni okurken hata yapmak durumunda kalıyor. Bu metin dünya kötü dil yarışmasında birinciliği alır. Bu durum aslında bu metni kaleme alanların Türkçeyi iyi bilmemesinden kaynaklanmamaktadır. Sorunun temeli, yapım sürecinde takip edilen yöntemlerden ileri gelmektedir. Bu anayasa metni önce Anayasa Komisyonu'nda yazıldı, sonra Danışma Meclisi'ne geldi, Milli Güvenlik Konseyine getirildi. Her birinde anayasa metnine yeni ilaveler ya da çıkarmalar yapıldı, ama hiç kimse bütünlüğünü ele almadı. İşte dil bozukluğunun temelinde bu hata yatmaktadır. Oysa 1961 Anayasası hazırlanırken, 3 aşamadan geçtiği halde metne son şekli, kaleme alan Anayasa Komisyonu bugünkü Uzlaşma Komisyonu verdiği için dil çok düzgün ve metin sade olmuştur.''
Anayasaların çerçeve metin olması gerektiğini de belirten Kuzu, batı ülkelerinden doğu ülkelerine gidildiğinde, anayasa metinlerinin uzun olduğunun görüldüğünü, bunun gelişmişlikle de ilgili olduğunu ifade etti.
Kuzu, ''Bizim mümkün olduğu kadar kısa anayasa yapmaya gayret etmemiz lazım'' dedi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Erdem
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkanı Ekrem Erdem, mevcut anayasanın bilinen, yazılan ve çizilen önemli sorunları ve aşmazları bulunduğunu, ancak üzerinde fazla durulmayan, gözden kaçırılan kendilerine göre en önemli sorunun anayasanın dili olduğunu söyledi.
Dilden kaynaklı sıkıntıların en az diğer sıkıntılar kadar önemli olduğuna işaret eden Erdem, anayasanın milletlerin en önemli mutabakat metni olduğunu, bunun için anayasaların örnek, referans metinler olması gerektiğini kaydetti.
Anayasa metinlerinin hazırlanmasında hukukçular kadar dilciler ve edebiyatçıların da söz sahibi olması gerektiğini savunan Erdem, ''Millet olarak ilk defa sivil anayasa yapma fırsatı yakaladık; bunu iyi değerlendirmeliyiz, her açıdan mükemmel bir metnin çıkmasına yardımcı olmalıyız'' dedi.
Mevcut anayasanın Türkçe açısından kusurlu bir metne sahip olduğunu yineleyen Erdem, anayasanın yazımında doğru, duru ve akıcı bir Türkçe kullanılmadığını, anayasa metninin dil bilgisi, imla, kelime kullanım hatalarının yanı sıra mantık hatalarıyla dolu olduğunu belirtti.
Türkçenin en güzel örneğinin anayasa olması gerekirken, dil sorununa daha anayasanın başlangıç bölümünde rastlandığını anlatan Erdem, anayasa metinlerinin uzun olduğunu, mükerrer kelime ve cümlelerin yer aldığını söyledi.
''Anayasayı anlaşılmaz hale getiren anayasanın dilidir'' diyen Erdem, anayasa maddelerinden örnekler vererek, dil yanlışlarını sıraladı.
Türkçenin geleceği açısından anayasanın dilinin önemli olduğunun altını çizen Erdem, şöyle devam etti:
''Yeni anayasa çalışmaları Türkçenin toplumda layık olduğu değeri bulması için bir başlangıç olabilir. En önemli değerimiz Türkçe değerini her şeyden önce anayasada bulmalıdır. Anayasada Türkçe hak ettiği yeri bulursa, toplum da dile gereken değeri verir, Anayasanın dili önemlidir.
Öncelikle yeni anayasanın dili herkesin anlayabileceği sadelikte, duru ve akıcı olmalıdır. Yeni anayasada tek anlamlı kelimeler kullanılmalıdır, farklı manalara gelecek kelimelere yer verilmemelidir. Mümkün olduğu kadar, ama lakin ve ancak gibi bağlaçlara yer verilmemeli, gereksiz tekrarlardan kaçınılmalıdır. Yeni anayasa çalışmalarında mutlaka edebiyatçılara da yer verilmeli, Türk Dil Kurumu'nun değerli uzmanlarının süzgecinden geçirilmelidir. Yeni anayasa Türkçenin şaheseri olmalıdır.''
-Diğer konuşmacılar-
Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin, dilin dilcilerin değil, herkesin olduğunu, öğrenmek için değil, kullanmak için öğrenildiğini söyledi.
Türk Dil Kurumu'nun dil konusunda hizmet ve destek merkezi olduğunu anlatan Kaçalin, Kurumun, Türkçe hakkında sorulara cevap verdiğini, aynı zamanda gerektiğinde sorunlara çözüm ürettiğini ifade etti.
Kaçalin, şöyle konuştu:
''Cümlenin anlamı, cümlenin beyanı üzerinde düşünülürken, anlam ayrıntısını veren tariflerde ilgili kesin çizgileri çekilmesi gerekir. Yasa koyucuların, dilcilerden istekleri olacağı gibi, aynı tarafın dilcilerin dikkatlerini de göz önünde tutmalarını istirham edeceğim. Yerleşmiş gibi olmaması gereken kendisini merkeze koyup, kendi doğrularına tasdik isteyen bir tavır içine girilmesin (sen evet demezsen, evet diyen başka birini buluruz) denilmesin. Anayasa çalışmalarında belki Türkçe şimdiye kadar ele alınmasına ihtiyaç duyulmadığından incelenmesi akla gelmemiş hususlar ortaya çıkacaktır.''
Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı Mehmet Doğan da 1982 Anayasası'nın daha önceki bütün anayasa metinlerinden daha kötü Türkçeyle kaleme alındığını savundu.
Mevcut anayasa metninin çok uzun olduğuna dikkati çeken Doğan, Amerikan Anayasası'nın bile 20 sayfadan oluştuğunu dile getirdi.
Doğan, ''Bugün anayasa metnini hazırlarken, herkesin okuyup anlamaya çalışacağı dolayısıyla da sağlam bir Türkçeyle yazılması gereken bir metin olması gerektiğini vurgulamamız gerekiyor. Komisyonda dilciler ve edebiyatçılar da olmalı. Güzel Türkçe konusunda edebiyatçıların öne çıkarılması gerektiğini düşünüyorum'' diye konuştu.
''Bu ülke bir daha 367 gibi garabet kararlarına şahit olmamalıdır''
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de Türkiye'de anayasaların daima olağanüstü dönemlerde yapıldığını söyledi. 1961 ve 1982 Anayasası'nın darbe dönemi anayasaları olarak topluma dayatıldığını belirterek şunları kaydetti:
''Her iki anayasa esas itibarıyla topluma evet dedirtilmiş, başından sonuna kadar darbe ruhunu yansıtan, yasakçı, demokratik olmayan anayasalardır. 1982 Anayasası'nda çok sayıda değişiklik yapılmıştır, ancak bu değişiklikler söz konusu anayasaların darbe ürünü olan dilini değiştirememiştir. Ülkemiz ilk defa milli iradeden güç alarak sivil bir anayasa yapma şansını yakalamıştır.''
Yeni anayasanın dilinin sade, akıcı bir Türkçe olması gerektiğini ifade eden Gökçek, şöyle dedi:
''Anayasayı okuyan herkesin aynı şeyi anladığı, elastikiyeti olmayan, özellikle uygulayıcı makamlarda oturanların farklı yorumlarına imkan verilmeyecek nitelikte olmalıdır. Uygulayıcıları değişse de kuralın değişmediği, yoruma açık olmayan bir dil kullanılmalıdır. Anayasa Mahkemesi'ne sınırsız takdir hakkı tanımamalıdır. Öyle bir dil olmalıdır ki bu ülke bir daha 367 gibi garabet kararlarına şahit olmamalıdır.''
AA
Kaynak: Diyarbakır Söz