Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 2015 yılında toplumsal olaylara karışarak güvenlik birimlerine getirilen “suça sürüklenen çocuk” sayısında ilk sırayı 386 çocuk ile Diyarbakır aldı. Diyarbakır’ı 347 ile İstanbul, 217 ile Mersin takip etti. Son beş yılda “suça sürüklenen çocuk” sayısı yüzde 149, son bir yılda ise yüzde 16 oranında arttı.
“Çocuk ilgiyi sokakta arıyor”
Uzman Psikolog Doğan Güneş, “suça karışan çocuklarla” ilgili açıklamalarda bulundu. Çocuklarda ilk 5 yıl anne sevgisinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Güneş, aile nüfusunun kalabalık olduğu Diyarbakır gibi kentlerde çocuklara yeterli ilgili gösterilmemesi durumunda, çocukların ilgiyi sokakta aradığını kaydetti. Özellikle ortanca çocukların suça karışma olasılığının yüksek olduğunu vurgulayan Güneş, “6-7 yaşında bile sigara kullanan çocuklar var şu anda. Trafik ışıklarında bekleyip ellerinde sigara ile dolaşan çocuklar var. Madde bağımlılığı genelde ortanca çocuklarda görülür. Bunun tek sebebi de ortanca çocukların ilgiden yoksun kalması. Birinci çocuk hep ilgiyle büyür. İkinci çocuk tam ilgi görecekken üçüncü çocuk dünyaya gelir ve ilgisiz kalır. Bu ilgiyi ailesinde göremeyince sokaklara yönelir. Sokaklarda o ilgiyi görünce sokaklardaki bütün olumsuzlukları da alıyor” dedi.
“İlgisizlik suça sürüklüyor”
Diyarbakır’daki suça karışmış çocukların genelinin ortanca çocuklar olduğunu anlatan Güneş, “10 tane çocuk dünyaya getiriliyor. Birinci ile ilgilenemeden yeni doğanlarla ilgileniliyor. Bu çocukların hepsine ortanca çocuk diyebiliriz. Bu çocukların suça bulaşma riskleri çok daha yüksek. Ortanca yaş gruplarında ilgisizlik, özgüven eksikliği nedeniyle bunlardan kaynaklı suç işleme, madde bağımlılığı artmış durumda. Aileyi bu konuda bilgilendirmek en önemli şey. Bu çocuklara özgüven aşılanmalı, ilgi gösterilmeli. Onların da bu toplumda insan olduğunu gösterecek davranışlarda bulunmak çocuklar için çok daha faydalı olacaktır” diye konuştu.
“Aileye yönelik çalışmalar yapılmalı”
Suça bulaşan çocuk sayısının fazla olmasının en önemli nedenlerinden birinin de ailelerin eğitimsizliği olduğuna işaret eden Güneş, şu ifadelerde bulundu:
“Çocuk gelişimiyle ilgili bilgilendirme eğitimleri verilebilir. Örneğin İstanbul’da ana da baba da çalışmak zorunda, herkes yaşam kaygısında ve işten çıkıldığı zaman eve geç gidiliyor. Çocuklara çok fazla vakit ayrılamıyor. Kadın eve geldikten sonra yemek yapıyor, evi toparlıyor. Çocuğa vakit ayıramıyor. Sanayileşmiş bölgelerde bu sıkıntı var ama burada, yoksulluktan kaynaklı, tamamen ailenin gelişme evrelerinde nasıl davranması gerektiğini bilmemesinden kaynaklı. Bunun için toplum sağlığı merkezlerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na, belediyelere büyük görevler düşüyor. Tamamen aileye yönelik çalışmalar yapılması gerekiyor.”
“İlkokullarda sınıf ablaları olmalı”
Çocuğun gelişiminde önemli rol oynayan okulların da yetersiz kaldığını ve ilkokullarda ana sınıflarındaki gibi sınıf ablaları olması gerektiğini dile getiren Güneş, şunları kaydetti:
“Sınıf mevcudu çok fazla ve teneffüste yapılan konuşmalar bilinmiyor. Çocuğun ilk sosyalleşmeye başladığı yer ilkokul. Ana sınıflarında sınıf ablası diye bir kavram var. Bence ilkokullarda da olması gerekiyor. Öğretmen teneffüste öğretmenler odasına gittiği zaman sınıf ablası konuşmalara tanık olursa ya da herhangi değişikliği bir fark edip bunu öğretmene bildirirse, öğretmen de aileyle işbirliği içerisinde olumsuzlukların önüne geçebilirler. Çocuklar küfrü dışarıda öğreniyor. Aile çok uç bir aile değilse aile içi şiddet ya da anne baba birbirine çok saygısız ve uyumsuz bir aile değilse çocuk sosyalleştiği zaman öğreniyor. Küfürle başlıyor sonrasında farklı bir şeye dönüşüyor. Sonrasında da daha farklı şeyler öğreniyor. Bunu çözmek için okullarda daha dikkatli olunması gerekiyor. Bana göre ilkokul çocuğun ilk sosyalleşmeye başladığı yer. Her zaman çocuk için çok daha önemli.”
“Çocuklar, yetişkinlere göre öğrenmeye daha açık”
Çocukların öğrenmeye çok açık olduğunu, yetişkinler gibi daha kalıp düşüncelere sahip olmadığını ifade eden Güneş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yetişkinler daha zor alışırlar bazı şeylere. Ortama uyum sağlama yetişkinlerde daha zordur. Çünkü daha kalıp düşüncelerimiz oturmuştur. Alışkanlıklarımız daha nettir. Ama çocuklarda böyle bir şey yok. Çocuklar sınırsız esnektir. Çevre değişirse, ailenin bakış açısı değişirse, aile çocuğa karşı nasıl davranması gerektiğini bilirse ve çocuk bilinçlendirilirse, çocuğa bir şey yapma demek yerine nedenleriyle açıklarsak, çocukla iyi iletişim kurabilirsek, her şeyi madde madde açık net bir şekilde, ‘Sen şunu yaparsan bu olay şunu doğurur’ gibi bir üslupla konuşursak, bu noktada çocuk suça bulaşmış olabilir ama kopması da bir o kadar kolay olur. Çünkü çocuk yetişkine göre çok daha esnektir. Eğer herhangi bir rahatsızlığı, kişilik bozukluğu yoksa ya da asosyal bir kişilik değilse, tamamen çevreden ve aileden kaynaklı bir uyumsuzluksa çok rahat çözülebilir. Benim şu ana kadar gördüğüm hep böyle en dirençli kısım rahatsızlıktan kaynaklı olan kısım. Ya zeka geriliği vardır ya da kişilik bozukluğu vardır. Bunun çözümü de zaten çok zor oluyor. Onun dışındaki bir defa veya defalarca suça bulaşmış çocuklar da ortam ve koşullar değiştiği anda bu ortadan kalkacaktır. Doğru şekilde doğru yöntemlerle doğru bir ilgiyle ve geç kalınan o sevgiyle bile bir çözümü olabilir.”
Kaynak: Diyarbakır Söz