Semerci, 23-24 Kasım'da birinci dönemi yapılacak TEOG öncesinde hem öğrencilere, hem de ailelere tavsiyelerde bulundu.
Hiçbir sınavın sadece son günlerde çalışılarak kazanılmayacağını ifade eden Semerci, bir program dahilinde yapılan çalışmaların son günlere kadar sürdüğünü ancak sınavdan bir önceki gün ara verilmesi gerektiğini kaydetti.
Öğrencinin sınavda elinden gelenin en iyisini yapabilmeyi düşünmesinin, sınav kaygısıyla başa çıkmaya yardımcı olacağını vurgulayan Semerci, öğrencilerin nasıl rahatlayacaklarını öğrenmeleri gerektiğini belirtti.
Semerci, komik bir film izlemenin, eğlenceli bir kitap ya da dergi okumanın rahatlama sağlayacağını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Ne kadar kaygılı olursa olsun sınava yakın bir zamanda (örneğin bir gece önce ya da aynı sabah ) çalışmamalı. Sınavdan bir gün önce kısa bir yürüyüş, kaygılandırmayacak insanlarla sohbet yardımcı olur. Sınavdan önce normal hayatta değişiklik yapmaya çalışılmamalı. Daha erken yatırmaya ya da yatmaya çalışmak kaygıyı artırır. Alışık olmadıkları aktiviteleri sınav öncesinde yapmak, alışık olmadıkları yemekleri yemek sorun oluşturabilir. Mide boş olmamalı ama daha iyi olur diye çok da yememeli. Sonrası tek düşünülmesi gereken şey; sınav yerinden ve gerekenleri yanına aldığından emin olarak sınava gitmektir."
Semerci, sınav için elinden geleni yapan öğrencinin kaygılanmasını gerektirecek bir durum olmadığını ifade ederek, önemli olanın sınav başladığında elinden gelenin en iyisini yapmak olduğunu kaydetti.
Sınav öncesinde öğrencinin tuvalet ihtiyacını gidermesi, sıcaklama ve üşüme durumuna göre kıyafetlerini ayarlaması gerektiğini belirten Semerci, öğrencilerin gerçekten rahat olduğuna inandığında sınav kağıdına bakması önerisinde bulundu.
- "Zamanı iyi ayarlayın"
Semerci, soruların sırasına göre çözülmesi gerekmediğini, en iyi hazırlanılan konudan başlanabileceğini ifade ederek, acele edilmemesi, sorudaki yönergenin dikkatle okunması gerektiğini anlattı.
Zamanın ayarlanmasının da önemli olduğuna dikkati çeken Semerci, "Gözünüz saatinizde olsun. Bir soruyla uğraşmayı bırakmak ve diğer soruya geçmek için uygun zamanı böylelikle anlayabilirsiniz. Eğer kaygınız giderek kötüleşirse kalemi kağıdı bırakın. Gözlerinizi bir süreliğine kapatın. Aniden aklınızdan her şey kaybolmuş gibi hissettiyseniz, hiçbir şeyi hatırlayamıyorsanız kendinize biraz zaman tanıyın. Soruları bırakın, nefes egzersizleri ile birlikte kağıdın bir köşesine aklınıza gelen sözcükleri yazmayı, birtakım şekiller ya da birbirini tekrarlayan çizgiler çizmeyi deneyin." diye konuştu.
- Anne ve babaya düşen görev
Prof. Dr. Bengi Semerci, erişkinlerin tutumları yüzünden az ya da çok başarmanın da çocuk için sorun haline gelebildiğini söyledi.
Sınavların önemli olduğunu ancak çocukların o sınavlara hazır olup olmadığı, çalışmalarını engelleyen sorunlarının saptanıp gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığının, erişkinlerin görevi olduğunu vurgulayan Semerci, şunları kaydetti:
"Eğitimin çocuğun özelliklerine, öğrenme şekline uygunluğu, ona uygun ve geliştiren bir eğitim verilip verilmediği büyüklerin yanıtlaması gereken sorulardır. Sınav öncesi ve sonrası çocuktan beklentilerin ne kadar gerçekçi olduğu, çocuğu motive etmek adına ne kadar zorlayıp kaygılandırdığı gibi soruları her erişkin kendine sorup istediği kadar şık koyarak doğru yanıtı bulup işaretlemeye çalışmalıdır."
Semerci, ailenin aşırı övgülerinin de çocuğun, beklentilerin çok yüksek olduğu kanısına kapılmasına neden olabileceğini belirterek, "Muhteşem yaptın, en yüksek notu aldın, harikasın" gibi abartılı ve çocuğu motive edeceği düşünülen övgülerin, çocuktan hep en iyisinin beklenildiğinin düşünülmesine neden olacağını ifade etti.
Asla aşamayacağı bir çıta ya da aynı övgüyü alacak kadar beceremeyeceği korkusunun çocuğun kaygılı olmasına neden olabileceğine işaret eden Semerci, "Ayrıca aslında başarılı olduğu şeylerin bile yetersiz kaldığı inancıyla kendini başarısız hissederek hem başarılarının keyfini çıkarmaktan mahrum kalır hem de kendine olan güveni azalır. 'Zaten yapamayacağını biliyordum, çalışmamıştın, sen ne işe yararsın, tembel' gibi sözlerle kendine getireceğinizi ve çalıştıracağınızı sandığınız çocuk, onu gözden çıkardığınızı, ondan beklentiniz olmadığını düşünecek ve sizi haklı çıkaracak şekilde davranacaktır. Bu onu çalışkan değil, öfkeli, kızgın, üzgün, kendine güvensiz bir çocuk yapar ve kendini sizin gözünüzde olduğu gibi değersiz görmeye başlar." değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: Diyarbakır Söz