ÖSYM'nin dili anlaşılmıyor!

ÖSYM, üniversiteye giriş sınavlarında ısrarla ve inatla farklı bir dil kullanıyor. Öğrenciler, soruları çözmenin yanında bir de bu 'uydurukça' ifadelerle mücadele ediyor. Bu memleketten Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halit Karay, Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Mehmet Akif Ersoy ve Nazım Hikmet gibi şairler geçti. Öğrencilerin bu isimleri anlayabilmeleri için birer sözlüğe ihtiyaçları var.

ÖSYM'nin dili anlaşılmıyor!

Merhum Cemil Meriç, "Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır." der dilin bir millet için ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için. Dil, bir milletin kimlik kartıdır. Bütün kültürel varlığını barındıran sıcak yuvadır. Ses bayrağımızdır. O nedenle korunması, kollanması, geliştirilmesi ve gelecek nesillere doğru öğretilmesi en milli vazifedir. Çünkü geçmişe dair ne varsa, ancak dil sayesinde geleceğe taşınabilir.

Devlet eliyle dilini katleden ve yozlaştıran tek millet olduğumuzu düşünüyorum dünya yüzünde. Bunun pek çok nedeni olabilir. Görünen ve söylenen nedeni modernleşme. Dili yozlaştırınca nasıl modernleşeceksek? O apayrı bir tartışma konusu.

Görünmeyen ve söylenmeyen nedeni ise; dine karşı tavırlı birtakım zevatın, dine olan tavrını dinimizin dili Arapçadan Türkçeye geçen kelimelere karşı tavır koyma saçmalığından başka bir şey değildir. Dine tavrınızı anlamak mümkün ve hoşgörüyle de karşılanabilir. Çünkü inançlara kimse karışamaz. Dile karşı tavırda kasıt aramamak imkânsız. Çünkü yozlaşan dil nedeniyle üniversiteye gelmiş gençler elli yıl öncesinden, vazgeçtik yirmi yıl önce yazılan hatta günümüzde yazılan edebi metinleri anlamaktan uzaktalar.

UYDURUKÇA KULLANILIYOR

ÖSYM, üniversiteye giriş sınavlarında ısrarla ve inatla yıllardır Türkçe yerine "uydurukça" kullanmayı tercih ediyor. Soruları hazırlayanları nasıl ve nereden bulduklarını merak ediyoruz doğrusu. Bu memleketten Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halit Karay, Ziya Osman Saba gibi yazarlar ve Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı ve Nazım Hikmet gibi şairler geçti. Hal-i hazırda da dili çok iyi kullanan yazar ve şairler var. Yazık ki lise ve üniversite öğrencilerinin bu yazar ve şairleri anlayabilmek için birer sözlüğe ihtiyaçları var. Cumhuriyetin ilk yıllarında yazılan hikâye ve romanları ise ancak sadeleştirmesinden okuyabiliyor gençlerimiz. Bu gidişle sadeleştirmenin sadeleştirmesini yapmak zorunda kalacağımız aşikâr. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

"Edebî metin" yerine "yazınsal metin" demenin mantığını anlamak mümkün değil. Yaşayan ve kullanılan herkesin anladığı bir dili kullanmak yerine yeni bir dil dayatmanın ve üretmenin kötü niyetten başka açıklaması olamaz. Gençleri kültürel varlığımızdan ve geçmişimizden koparmak "Kültürel olarak neseb-i gayr-ı sahih" bir nesil üretmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır.

DİL CANLI BİR VARLIKTIR

Dil canlı bir varlıktır. Kelimelerin de tabii bir ömrü vardır. Zamanı geçen kelime kendiliğinden tedavülden kalkar. Başka dillerden kelime almayan dil yoktur. Tek şart bunun tabii seyri içinde gerçekleşmesidir.

Yaklaşık yirmi yıl önce üniversiteye giriş sınavlarında kullanılan dil ile bugünkü dil arasında dağlar kadar fark var. Bize "zarf" soruyorlardı şimdi "belirteç" icat etmişler. Bize "sıfat" bulduruyorlardı şimdi "önad"ımızı soruyorlar. Soruları "cevap"lamamız isteniyordu, şimdi "yanıt" bekliyorlar.

Tüm bunlar olurken muhafazakâr kimliğiyle tanıdığımız hükümetlerin on yıllardır bu uydurukça salgınına niçin el atmadığı da bir başka muamma. Öğrenciler kullandıkları "yaşayan Türkçe"nin yanı sıra bir de sınav dilini öğrenmek zorunda kalıyorlar. Sınavlarda çıkan metinleri anlamak için sınav için ayrı bir dil öğrenmeye muhtaç bırakılıyorlar.

* Eğitimci Yazar

Kaynak: Diyarbakır Söz