Fransa'nın kuzeyinde bir kilisiye düzenlenen terör saldırı sonrası hükümetin "devlet eliyle" İslam'ı reformdan geçirme ve kontrol altına alma isteği ülkedekiMüslümanlar tarafından tepkiyle karşılandı.
Sosyalist François Hollande hükümetinin, daha önce sağcı Nicolas Sarkozy'nin cumhurbaşkanlığı döneminde gündeme gelen "Fransa İslam'ında reform" projesini Rouen şehri yakınlarındaki bir kilisenin hedef alındığı saldırı sonrası Müslümanlara danışmaksızın devreye sokması ülkede sayısı 5 milyonun üzerindeki Müslümanlar tarafından yeni bir "sömürgeci dayatma" olarak algılanıyor.
DAEŞ'in üstlendiği saldırının hemen ardından Journal du Dimanche gazetesinde kaleme aldığı makalede "Fransa İslamı'nı yeniden inşa etme" isteğinde olduğunu belirten Başbakan Manuel Valls, projenin en sıkı destekçileri arasında yer alıyor. Valls, ay başında Liberation gazetesine verdiği röportajda da Fransa'daki camilere yurtdışından gelen maddi yardımların belirsiz bir süreyle kesilebileceğini belirtmiş, "Devletin ve kamu kurumlarının İslam'ın düzenlenmesinde hayati bir rolü olduğu" iddiasında bulunmuştu.
Valls'in açıklamalarından birkaç gün sonra Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve, Fransa İslam Konseyi ile görüşmüş ve toplantı sonrası, Fransa'daki camilerin ve Müslümanların sosyal faaliyetlerini düzenlenmesine hizmet etmeyi amaçlayan "Fransa İslamı Vakfı"nın yeniden canlandırılacağını ifade etmişti. Jacques Chirac'ın cumhurbaşkanlığı döneminde 2005'te benzer bir isimle kurulan fakat kısa bir süre sonra kendi kaderine bırakılan vakfın başına, Cumhurbaşkanı Hollande'ın isteği üzerine, aralarında 27. hükümetin İçişleri Bakanlığı olmak üzere birçok hükümette çeşitli pozisyonlarda görev alan Jean-Pierre Chevenement'ın geçmesi bekleniyor.
"Devletin İslam'a ilgisi dikkat dağıtma taktiği"
AA muhabirine açıklamada bulunan Müslüman hakları savunucusu ve eski Fransa İslamofobi ile Mücadele Derneği (CCIF) Sözcüsü Yasser Louati, hükümetin "İslam'da reform" projesinin zamanlamasının oldukça manidar olduğunu belirterek, "Devletin İslam'a ilgisi kamuoyunun dikkatini dağıtmak için bir taktik" dedi.
Hükümetin reform projesi sayesinde kendi başarısızlıkların üstünü örttüğüne dikkati çeken Louati, "İslam tartışmaları, insanların hükümetin güvenlik hususundaki kusurlarını ve olağanüstü hal kapsamında devreye sokulan önlemlerin işlevsizliğini görmelerini engelliyor" yorumunda bulundu. Reform tartışmasının terör saldırısından hemen sonra başlatılmasının ayrıca İslamla terör arasında bir bağ olduğu algısına yol açtığına değinen Louati, kamuoyunun saldırıları düzenleyen kişilerin devlet tarafından psikiyatrik tedavi veya kontrol altına alınmamasını sorgulamak yerine doğrudan İslam'a odaklandırıldığını belirtti.
"Sömürgecilik zamanındaki uygulamaları hatırlatıyor"
İslam'da reform projesinin ülke Müslümanlarından kopuk olduğu için "başarısızlığa mahkum" olduğunu ifade eden Louati, "İstediğiniz kadar reform yapın, İslam dinini serbest yaşama ve idare etme hakkı tanınmadığı sürece bu girişim yalnızca İslam'ı vesayet altına sokmuş olacaktır" dedi. Louati, hükümetin yeni vakıf aracılığıyla Müslümanlara yine kendi istediği din adamlarını dayatacağını ve bu girişim başarısız olunca "faturasının yine Müslümanlara çıkartılacağı" öngörüsünde bulundu.
Eski İçişleri Bakanının İslam vakfını yönetmesi konusunda Müslümanlara hiçbir şekilde danışılmadığına ve fikirlerinin alınmadığına vurgu yapan Louati, "Fransız elitler grubu tüm makamları kendi aralarında paylaşıyor. Müslümanların bu vakfın başına kimin gelmesini istediği hiç soruldu mu? Fransız devletinin ülkedeki Müslümanlara sormadan kendi kendine İslam'ı düzenlemeye çalışması sömürgecilik zamanındaki uygulamaları hatırlatıyor" şeklinde konuştu.
"Fransız hükümeti bağımsız Müslüman istemiyor"
Hükümet tarafından kurulan Fransa İslam Konseyi hariç hiçbir kurumun bu projede yer almamasının devletin Müslümanlara güven duymadığının kanıtı olduğunu belirten Louati, şu ifadeleri kullandı:
"Fransız hükümeti bağımsız Müslüman istemiyor. Otuz yıldır devlet tarafından dayatılan temsilciler Müslümanlar adına konuşuyor fakat kimse bu temsilcilerin otuz yıllık bilançolarını konuşma ihtiyacı hissetmiyor." Devletin laikliği işine geldiği gibi kullandığını, yeri geldiğinde Müslümanların haklarını kısıtlamak için bahane olarak kullanırken kendisinin İslam'a karışarak bu prensibi çiğnediğini ifade eden Louati, "Bu laiklik anlayışı yalnızca Müslümanları kontrol etme ve dışlamaya yarıyor. Fransa'da hem sağ hem sol partiler Müslümanlara karşı aynı ideolojiyi taşıyor, onları bastırarak kendi vesayeti altında tutmaya çalışıyor" ifadelerini kullandı.
"Hükümet İslam'a karşı kurumsal savaş açtı"
Fransa'daki birçok Müslüman kanaat önderi, hükümetin girişimini ve söylemlerini kınayan açıklamalarda bulundu. Fransa İslamofobi ile Mücadele Derneği Başkanı Mervan Muhammed, Liberation gazetesine yazdığı makalede özellikle Valls'in İslam'ın "yeniden inşası" ve "Müslümanlar kendilerini sorumlu hissetmeli" ifadelerini eleştirerek, "Siyasi açıdan hükümet İslam'a karşı kurumsal savaş açmış durumdadır" dedi.
Valls'in yaklaşımını "şizofrenik" olarak nitelendiren Muhammed, "Valls hem kendi başarısızlıklarını gizlemeye çalışıyor hem de Müslümanlara kendi kriterlerini dayatıyor. Müslümanların hakları ve özgürlükleri üzerinde pazarlık söz konusu olamaz" değerlendirmesinde bulundu.
Bordeaux İmamı Tarık Oubrou ise Le Monde'da yayınlanan makalesinde hükümetin reform girişimiyle terörü engelleme fikrinin "hayalcilik" olduğunu belirterek, "İslam'da reformun gençlerdeki radikalleşmenin önüne geçeceğini düşünmek hayal kurmaktır" ifadelerini kullandı. Oubrou aynı zamanda devletin İslam'a doğrudan müdahil olmasının laiklik prensibine aykırı olduğunu ve hiçbir hükümetin kendinde başka bir dine bu kadar karışma hakkı görmediğinin altını çizdi.
Siyasilerden hükümetin girişimine tepki
Hükümetin İslam'da reform girişimi ve yeni İslam vakfının başına eski İçişleri Bakanının atanması Fransız siyasetçilerin de tepkisini çekti. Daha önce başörtüsüne karşı yaptığı açıklamalarla Müslümanlar tarafından eleştirilen Aile Çocuk ve Kadın Hakları Bakanı Laurence Rossignol dahi yeni İslam vakfına Müslümanlıkla alakası olmayan birinin getirilmesini eleştirerek, "Bu göreve Müslüman kültürüyle yetişmiş, İslam'ın insani inceliğini anlayan birinin atanması gerekir" değerlendirmesinde bulundu.
Orne Bölgesi Senatörü ve Fransız Senatosu Türkiye-Fransa Dostluk Grubu Başkan Yardımcısı Nathalie Goulet de hükümetin girişimini Twitter hesabı üzerinden kınayarak, "Bu göreve getirilmeyi hak eden bir tane bile Müslüman Fransız yok mu?" sorusunu yöneltti.
Tourcoing Belediye Başkanı Gerard Darmanin ise Journal du dimanche gazetesine verdiği demeçte yeni İslam vakfının "ancak Müslümanlar tarafından idare edilmesi halinde başarılı olacağı" yorumunda bulundu. Darmanin, eski İçişleri Bakanının vakfın başına getirilmesine anlam veremediğini ifade ederek, "Cumhurbaşkanının böyle bir tercihte bulunması ataerkil hatta neredeyse sömürgeci bir yaklaşım" dedi.
Kaynak: Diyarbakır Söz