Dünya genelinde yükselişte olan ve son yıllarda terör eylemleriyle gündeme gelen “beyaz ırkçılık”, özellikle ABD’de bulduğu siyasi tolerans atmosferinde giderek yayılmaya devam ediyor.
Yeni Zelanda’da iki camiye beyaz ırkçı bir teröristin düzenlediği saldırılar, beyaz ırkçılığı bir kez daha dünya gündemine taşıdı.
Saldırının boyutu, acımasızlığı ve hayatını kaybeden 50 masum insanın yanı sıra saldırganın silahına yansıttığı simgeler ve yazdığı “manifesto”, katliamın bireysel bir işten ziyade, adı artık global hale gelen bir nefret söyleminin şiddete bürünmüş hali olduğunu ortaya koyuyor.
Her tarafından “beyaz ırkın üstünlüğü” tezi akan katliamın Yeni Zelanda gibi son derece barışçıl bir ülkede Cuma namazı kılan insanları hedef alması, beyaz ırkçıların terör eylemlerinin sadece ABD ile sınırlı olmadığı ispatlaması bakımından son derece manidar.
Her ne kadar “beyaz ırkçılık” bir terör örgütü adı olmasa da dünya genelinde kendisine düşman gördüğü tüm unsurlara savaş açmış bir tehdit olduğu açıktır.
Bu sebeple Yeni Zelanda’daki cami saldırısının ardından asıl tartışılması gereken konu, beyaz ırkçılığın başlı başına “terörü besleyen bir ideoloji” olarak ele alınmasının zorunluluğudur.
- Medyanın ve siyasilerin tavrı asıl tartışmayı gölgeliyor
Beyaz ırkçılıkla ilgili güncel tartışmalarda daha ziyade ABD Başkanı Donald Trump ve bazı Batılı liderlerin verdiği tepki, Amerikan medyasının saldırıyı hangi başlıklarla gördüğü ve kanaat önderlerinin ne dediği konuşuldu.
Kuşkusuz Trump’ın ya da Avrupalı liderlerin söylemleri de Batı medyasının ikircikli tavrı da son derece önemli ve tartışılması gereken hususlar.
Fakat bu tartışmalar arasında asıl önemli tartışmayı kaçırmamak gerekiyor: Beyaz ırkçılık bir “terör ideolojisi”, beyaz ırkçılar da potansiyel teröristlerdir. Buna göre söylemler ve gerekiyorsa yasal düzenlemeler yapılmadıkça beyaz ırkçılık temelli terör eylemleri “yalnız kurt” saldırıları olarak kodlanmaya ve önemsizleştirilmeye devam edecektir.
- ABD’de ortaya çıktı, zamanla küresel hale geldi
Ana vatanı ABD toprakları olan beyaz ırkçılık siyahilerin, göçmenlerin, Müslümanların, Yahudilerin, Hispaniklerin ve buna benzer “farklı/yabancı” unsurların hayat hakkı olduğunu kabul etmeyen ve beyaz ırkın üstünlüğü ideolojisine dayanan tehlikeli bir virüs.
Beyaz ırkın üstünlüğüne inanan ve bu ırkın dünya genelinde saldırı altında olduğuna inanan bazı gruplar ”Ku Klux Klan” adlı örgütü kurduğunda dünya bugünkünden farklı bir yerdi.
Ku Klux Klan’ın günümüzde en önemli isimlerinden David Duke, “Aryan Ulusu” örgütünün kurucusu Richard Butler ve aşırılıkçı yazar William Pierce gibi isimlerin söylem ve eylemlerinde yükselen beyaz ırkçılık, uzun bir zaman boyunca kendine ABD’de geniş bir hareket sahası bulamadı.
- Trump döneminde yükselişe geçti
2014-15’ten itibaren kafalarını kaldıran bu gruplar, ABD Başkanı Trump’ın 2016’daki seçim sürecinden itibaren kendilerini daha özgür hissetmeye ve sahnenin ön tarafına çıkmaya başladılar.
Ağustos 2017’de Virginia eyaletinde beyaz ırkçı bir militanın barışçıl gösteri düzenleyen kişilerin üzerine kasıtlı olarak araç sürmesi ve bir kişinin ölümüne, 28 kişinin de yaralanmasına neden olması, ABD’deki tartışmaları alevlendirdi.
Fakat tam da bu dönemde Trump’ın bu ırkçı grupları toplum gözünde “marjinalleştirme” fırsatını kullanmaması, hem Trump’ı baskı altına aldı hem de bu gruplara daha da cesaret verdi.
Trump’ın seçmen kitlesi içinde yer alan bu aşırı sağcı grupların yükselen tehdit olduğunu anlamak için sadece 2015’ten itibaren ABD’deki beyaz ırkçı saldırı rakamlarına bakmak fikir verecektir.
Güney Yoksulluk Hukuk Merkezinin düzenli olarak yaptığı araştırmalara göre ABD 2015’te 892, 2016’da 917 ve 2017’de 954 beyaz ırkçı saldırıya tanıklık etti.
Yine Yahudilerin “İftira ve Karalama ile Mücadele Birliğinin” araştırmasına göre 2015, 2016 ve 2018 yılları, 1970’lerden sonra “aşırılıkçı şiddetin” sebep olduğu ölüm oranları bakımından en ölümcül yıllar olarak kayıtlara geçti.
Bu ve benzeri çok sayıdaki istatistik net olarak şunu gösteriyor: ABD’de yükselen beyaz ırkçılık giderek şiddeti daha fazla araç olarak kullanmaya yöneliyor.
- Beyaz ırkçıların terör saldırıları
Saldırı tehdidi altında olduğunu iddia eden beyaz ırkçıların özellikle ABD’deki silahlı saldırıları, geriye bugün dahi acıları taze olan korkunç anılar bıraktı.
22 Temmuz 2011’de Norveç’te rastgele kalabalığa ateş açan Anders Breivik, 77 kişinin hayatını kaybetmesine neden olurken “beyaz ırkçılara” terörü bir araç olarak nasıl kullanabileceklerini gösterir gibiydi.
Breivik’in yazdığı “manifesto” muhtemelen dünyanın dört bir yanındaki beyaz ırkçılara ilham kaynağı olurken, Yeni Zelanda teröristi Brenton Tarrant’ın da içerik olarak benzer bir “manifesto” yazması önemli bir ipucuydu.
Beyaz ırkçılar 5 Ağustos 2012’de Wisconsin’daki Sihlerin tapınağında altı kişiyi, 17 Haziran 2015’te Güney Carolina’da siyahilerin gittiği bir kilisede dokuz kişiyi, Kanada’nın Quebec City şehrindeki bir camide altı kişiyi, 11 Ağustos 2017’de Virginia eyaletinin Charlottesville kentinde bir kişiyi, 27 Ekim 2018’de Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh kentindeki bir sinagogda 11 Yahudiyi öldürdüler.
Daha da uzatılabilecek olan bu liste, beyaz ırkçıların sadece ideolojik bir taşkınlıkla yetinmeyip, giderek saldırgan bir terör tehdidine dönüştüğünü açık bir şekilde gösteriyor.
- “Radikal İslami terör” vs. “radikal beyaz ırkçı terör”
Batılı literatürden ödünç alarak ve tırnak içinde kullandığım “radikal İslami terör” mefhumu, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından Batı’daki Müslüman imajını neredeyse yeni baştan ve kötücül bir imgeyle çizmişti.
Son olarak DEAŞ’la yeniden canlandırılan bu bakış açısı, ondan ilham alan herkesi otomatik olarak “terörist” yaparken, beyaz ırkçı katillerin terörist yerine “yalnız kurt” olarak kodlanmaları açık bir çelişkiyi ortaya koyuyor.
Eğer Breivik ve Tarrant’ın “manifestoları” yan yana konulup okunursa oradaki faşist, ırkçı ve şiddeti açık bir araç olarak kabul eden zihniyet net bir şekilde görülür.
- Merkezsiz ve lidersiz bir terör örgütü
Bu zihniyetin ürünü olan hiç kimse, başvurduğu saldırı eyleminden “yalnız kurt” ya da “zihnen sakat” değerlendirmeleriyle kurtulamamalıdır. Zira burada adı konmamış, görünüşte merkezsiz ve lidersiz bir terör örgütü vardır.
Geleneksel olarak tanımlanan terör örgütlerinden farklı olması, onun eylemlerinin ve katliamlarının önemsizleştirilebileceği anlamına gelmemelidir.
Buradaki temel sorun, beyaz ırkçılığın hâlâ net bir şekilde “terörizm üreten bir ideoloji” olarak kabul edilmemesinde yatıyor. “Radikal İslami terör” kavramına katılan radikalliğin çok daha fazlası beyaz ırkçılarda da olmasına karşın başta ABD olmak üzere Batı dünyasında “radikal beyaz ırkçılık” ya da daha da ötesinde “radikal Hıristiyan terörü” gibi bir kavramsal düzlem mevcut değil.
Eğer Cuma vakti iki camiye yarı otomatik saldırı tüfekleriyle dalıp canlı yayında 50 insanı katleden, kullandığı semboller, arkasında bıraktığı “manifesto” ve tarihe gönderdiği referanslarıyla tüm dünyaya “beyaz ırkçı” olduğunu haykıran bir cani bu tartışmaya kapı açmayacaksa, hiçbir şey açamaz.
Siyasilerin ve medyanın katliamı nasıl gördüğü tartışmasını kısa bir süreliğine kenara bırakıp asıl tartışmayı açma vakti çoktan geldi: Dünyadaki diğer terör örgütleri gibi beyaz ırkçılık da bir terör ideolojisi olarak görülmeli ve “beyaz terörü” durdurmak için uluslararası toplum harekete geçmelidir.
Kaynak: Diyarbakır Söz