DÜ Rektör Yardımcısı ve Sosyolog Prof. Dr. Sabri Eyigün, bölgede yaşanan çatışma ortamının insan ve toplum üzerindeki etkilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Uzun yıllar şiddet ortamı içinde yaşamına devam eden bölge insanının “çözüm sürecinin” getirmiş olduğu huzur atmosferi ile derin bir nefes aldığını anlatan Eyigün, şöyle konuştu:
“Bu sadece şiddetin yok olması anlamına gelmiyordu. Aynı zamanda başta ekonomik, sosyal, kültürel olmak üzere toplumsal hayatın her aşamasında yaşanan gelişme anlamına geldiği için memnuniyet de artmıştı. Başta gayrı menkuller olmak üzere bölgenin değeri arttığı için insanlar hem bölgeye gelen yatırımdan istifade ediyor hem de uzun vadeli yatırım planları yapıyorlardı. Ayrıca batı illerinden bölgeye gelen çok sayıdaki yerli turist karşılıklı olarak kalplerin ısınmasını sağlamış ve Kürt algısını da hiç olmadığı kadar normalleştirmiştir. Bundan sadece bölgede yaşayan insanlar değil, Batı illerinde yaşayan Kürt vatandaşları da olumlu olarak etkilenmişti.”
“KALICI OLMASINDAN ENDİŞE DUYULUYOR”
Eyigün, 2014 yılından başlayarak aşama aşama artan şiddet olaylarının, toplumsal ve ruhsal yapılarda çok ciddi kırılmalar doğurduğuna dikkat çekerken şunları söyledi: “Buna ek olarak tabii ki çözüm sürecinin buzdolabına konması bölge insanında çok ciddi bir hayal kırıklığı oluşturdu. Bundan dolayı insanların içi dışına çevrilse ortaya çıkacak manzara Sur’da yanan ve kurşunlanan camiden ve evlerden daha ürkütücü görünecektir. Şu an hâlâ toplumsal bir çöküntü yaşanmıyorsa bunun bir nedeni yaşananların geçici olduğuna inanma gibi bir psikolojik savunmadan geçtiğini düşünüyorum. Şiddet ortamı, yakıp yıkmalar devam eder ve hayat bir an önce normalleşmez ise hayal kırıklığında ikinci bir aşamaya geçilerek, şikayet etmeye, suçlu aramaya ve toplumsal bir öfkeye dönüşebilir veya mutsuzluk duygusu ve buna bağlı depresyon artabilir. Toplumsal olarak çöküntü ve depresyon yaşanması başta, kadınlar, yaşlılar ve psikolojik açıdan hassas yapıda olan kişilerde intiharlar başta olmak üzere, aile içi şiddet, boşanma, sosyal dayanışma ve yardımlaşmadan uzaklaşıp içe kapanma gibi davranış değişikliğine neden olabilir. Yaşanan davranış değişikliğinin tekrar normale dönmesi ise çok uzun bir zaman alır. Bölgede yaşayan insanlar öncelikli olarak gelinen durumu kabullenmek istemediği gibi gelinen noktanın kalıcı olmasından da büyük endişe duyulmaktadır.”
“ATMOSFERİN DEVAM ETMESİ BEYİN GÖÇÜNÜ TETİKLEYEBİLİR”
Yaşanan şiddet atmosferinin devam etmesinin farklı göçleri tetikleyeceğine dikkat çeken Eyigün, şunları kaydetti:
“Bu göç sadece işsizlerin veya emeklilerin batı illerine göçü olmayacak aynı zamanda, beyin göçü dediğimiz akademisyenler ve eğitimcilerin de göçü anlamına gelecektir. Ayrıca uzun süredir iş yerini açamayan veya sık sık yaşanan kepek kapatmalardan dolayı çalışamayan esnaf ve iş adamları göç hazırlığında. Yaptığımız gözlemleme her iki grubun da, yani akademisyenler ve esnaf/iş adamı, diğer batı illerine gitmek için bağlantı kurdukları yolundadır. Okulların tatil olması ve eğitim öğretimin bitmesinin ardından tahmin edilmeyecek sosyal yaralara neden olabilecek göçler yaşanması kaçınılmazdır.”
“OKUL YAKMALAR AİLELERİ TEDİRGİN EDİYOR”
DÜ Sosyal Araştırma Merkezi’nin yürüttüğü kamuoyu araştırmasının, özellikle çocukları TEOG ve ÖSYM sınavlarına hazırlanan anne ve babaların da çok tedirgin olduğunu gösterdiğine vurgu yapan Eyigün, şu ifadeleri kullandı:
“Okulların yakılması, öğrenci servislerinin sık sık boykot nedeniyle taşıma hizmetlerini yapamaması, milli eğitime bağlı okullarda bazı öğretmenlerin doğrudan boykota destek için okula giden öğrencileri ‘tehlike var, burada kalmayın’ diyerek eve göndermeleri gibi nedenlerden dolayı birçok anne ve babanın yarıyıl tatilini beklemeden çocuğunu başka illere göndermeye başladıklarını gördük. Yaptığımız gözlemlerde olayların bu şekilde devam etmesi ve şiddetin kentin sosyal yaşamını esir almasının devamı durumunda ikinci yarı da çok sayıda öğrencinin batı illerine gideceği kesin gibidir. Aynı şey üniversiteli öğrenciler için de geçerlidir. Önceki yıllarda büyük kentlerdeki üniversiteleri kazanmalarına rağmen, ‘özel öğrenci’ statüsünde Dicle Üniversitesine gelip Diyarbakır’da okumayı tercih edenler öğrenciler, şimdi tekrar geri dönüyor. Sadece il dışından gelenler değil, Diyarbakır’da oturan öğrenciler de çeşitli mekanizmaları kullanarak başka üniversitelere gitmek istiyor.”
Kaynak: Diyarbakır Söz