Lice için 22 Ekim 1993 sıradan bir gündü. Gün çoğu zaman olduğu gibi yine silah sesleriyle başlamıştı. Liceliler seslere çok da aldırış etmedi. PKK ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalara alışkındılar. Yine ‘Ya çatışma, ya da askerler eğitim atışı yapıyor’ diye düşündü. Ancak bir süre sonra mermiler ilçe merkezine doğru gelince panik başladı. Biraz sonra olacaklar Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, bir uzman çavuş ve 14 sivilin ölümüyle sonuçlanacaktı. Geride 22 yıldır unutulmayan acılar kalacaktı.
Kardeşlerinin cesetleriyle 2 gün başbaşa
1993 yılında yedi yaşında olan Mizgin Cantürk ilkokul ikinci sınıf öğrencisiydi. Silah sesleri gelmeye başladığında okuldaydı. Okulu hedef alınınca kaçarak eve gitti. Ancak evde gördüğü manzarayı hayatı boyunca unutamayacaktı.
“Aileler gelip çocuklarını almaya başladı. O sırada ben, abim ve ablam okuldaydık. Bir komşumuz okula geldi, bize bağırdı,’Ailenizin hepsi öldü kimse kalmadı.’ Abim de o sinirle okuldan çıkıp eve koşmaya başladı. evle okul arası 150 metre kadardı. Abimden bir saat sonra bizi de bırakmaya başladılar. Bir öğretmen okulun içinde öldü. Kapılar açıldı, okulun hemen karşısındaki eve yetişmeden, helikopterden ve askeriyenin içinden mermiler gelmeye başladı, eve sığındık. Evin camlarından içeriye mermiler yağıyordu. Yere yattık, yarım saat uzanarak kaldık."Silah sesleri azalınca sığındıkları yerden çıkmışlar. Evine giderken yolda ölmüş insanlar gördüğünü söyleyen Mizgin Cantürk, asıl yıkımı eve geldiğinde yaşadığını söylüyor: "Ev toz duman olmuştu. Babam yaralıydı. Bizi evin avlusundaki havuza topladı. Komşumuz ve bir kızı da yaralıydı, oradaydılar. Babam elinden, yüzünden ve ayağından yaralıydı. Annemi sordum, bahçede ve iyi olduğunu söyledi. İki günümüz orada havuzun içinde geçti. Kardeşlerimin cenazeleri havuzun 10 metre ilerisinde duvarın dibindeydi. Başka bir bayan vardı, yabancıydı. Yoldan geçerken bizim eve sığınıyor, kapıdan girerken vuruluyor. Abim orada kan kaybından öldü. Helikopterden açılan ateşle diz kapağı parçalandı. Askerler evlerde yaşayan var mı diye evleri kontrol etmeye başlayınca bizi buldular. Babam yaralıydı ‘sen ölmedin mi?’ diye babamın üstüne gittiler, dipçikle babama vurmaya başladılar. Babam yere düştü. Yengem araya girdi, yazmasını yere attı, engel olmaya çalıştı. Babamı yaralı olarak götürmek istediler ama götürmediler.”
Olayın ardından Diyarbakır’dan gelen yakınları tarafından hastaneye kaldırılan Mizgin’in annesi ve babası üç ay tedavi gördü. Annesi üç çocuğunun öldüğünü beş ay sonra öğrendi.Aile bir daha mezar ziyareti dışında Lice’ye gitmedi. Vücudunda hâlâ şarapnel varO günün tanıklarından biri de Mesude Yıldız. Yıldız helikopterden atılan bir bombanın evine isabet etmesi sonucu çocuğunun öldüğünü, kendisinin de yaralandığını söyledi. Oğlunun cesedini ise yanından ayırmadığını söylüyor.
“Saat beşte helikopter çevremize ateş açtı. Evimize ateş açtılar. Kucağımda iki yaşındaki çocuğum vardı. Çocuğum öldü. Elime şarapnel isabet etti. Çocuğu yerden kaldıramadım. 24 saat cesedini yanımdan ayırmadım. Kimse bizi hastaneye götürmedi, cesedine bir şey olmasın diye yanımızdan ayırmadık. 24 saat ahırlarda saklandık. Hastanede tedavi oldum. Hâlâ vücudumda bomba parçaları var, çıkaramıyorum. Kolum kırıktı, tedavi edemedim. Yoksul olduğumuz için Diyarbakır’a gidemedik, geri buraya geldik. Ben ve kocam yaralandık ,evimiz yıkıldı.”Ahırlarda saklandılar
Olayın olduğu dönem Molla Mahallesi Muhtarı olan Cengiz Polat da yaralananlar arasındaydı. 40 kişiyi ahırında saklayan Polat, yaralı halde iki gün beklediğini belirtti.
“Olay günü bir Kürt asker koşarak geldi, ‘Allah için kaçın, canınızı kurtarın, hepinizi öldürecekler’ diye bağırdı. Ama kimse ciddiye almadı. Sonra asker yine geldi, aynı şeyleri söyledi. Bir anda silah sesleri geldi. İnsanlar kaçmaya başladı. Eşyaları içeri atabildiğim kadar attım, sonra kaçtım. Ahırın kapısını açtım, çevrede kim varsa içeri aldım. O gün 40 kişi bizim ahıra sığındı. 2 gün 2 gece orada kaldık. Havada helikopterler ateş açıyordu, karada tank ve toplar ateş ediyordu. Üç gün çaresiz bekledik. Ben yaralandım. Helikopterin attığı bombanın parçaları gözümün altına geldi. Yaralı halde orada kaldım. Üçüncü gün insanlar göç etmeye başladı, kalanlar yoksullardı. Evim işyerim yakıldı. Askerler evlere girdi, eşyalarımı kırdı. Lice’de zarar görmeyen kalmadı. Bir öğretmen öğrencilerini eve götürürken vurularak öldü. Onu kurtarmaya çalışan bir genç de kurşunlara hedef oldu ama kurtulmayı başardı.Yapanlardan davacıyım
Liceli Sadık Saytaş ise olaydan sonra akli dengesi yitirdi. Olayı hatırlatan bir iz gördüğü zaman kızarak bağırmaya başlıyor. Olaydan söz etmek istemiyor.
Bugün İzmir'de görülecek dava öncesi Lice'de kalanlarla konuştuğumuzda olayın yarattığı tahribatı çok net şekilde bir kez daha gördük. Olayda hayatını kaybedenlerin yakınlarından bir kısmı da bugün İzmir’de olacak. 22 yıl sonra görülecek davanın duruşmasında sanıklarla yüz yüze gelecekler. Tutuksuz sanıklar Albay Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında, 'taammüden adam öldürme', 'halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik', 'cürüm işlemek için teşebbüs oluşturma' suçlamalarından ağırlaştırılmış ömür boyu hapis ve 24 yıla kadar hapis cezası isteniyor.Olaylardan sonra gizlice çekilmiş fotoğraflardan biri.
Olayın meydana geldiği 1993'te devlet yetkilileri "saldırıyı PKK yaptı" demişti. Ama 20 yıl sonra hazırlanabilen iddanamede “Olay günü PKK terör örgütünün Lice ilçesine saldırdığına ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ı öldürdüğüne dair herhangi bir delil elde edilememiştir. Nitekim gündüz saatlerinde bir ilçenin basılıp yaklaşık 11 saat boyunca çatışmanın devam etmesine rağmen hiçbir teröristin ölü ya da sağ olarak ele geçirilemediği gibi teröristleri gören kişilerin dahi bulunmaması, aradan geçen 20 seneye rağmen bu eyleme katılanların tespit edilememiş olması PKK terör örgütünün bu saldırıyı gerçekleştirmediğini göstermiştir" denildi.
Kaynak: Diyarbakır Söz