Aile Danışmanından 'Bayram' Uyarısı

Dicle Üniversitesi (DÜ) Rektör Yardımcısı ve Aile Danışmanı Prof. Dr. Sabri Eyigün, bayramlarda duyguların daha saf olduğunu ve bu saf duyguların birlik, beraberlik ve bütünleşme duygularının pekişmesini sağladığını belirterek, bu güzel günlerin kalıcı mutluluklara dönüştürülmesinin önemli olduğunu ifade etti.

Aile Danışmanından 'Bayram' Uyarısı

Eyigün, ailelere uyarılarda bulunarak, her türlü aile içi tartışma ve krizlerin bayramların insanlığa sağladığı o güzel duygulara gölge düşürdüğünü, bu tartışmaların çocuklarda da kalıcı etki oluşturduğunu vurguladı.

DÜ Rektör Yardımcısı ve Aile Danışmanı Prof. Dr. Sabri Eyigün, ailelere 'Bayram' uyarısında bulundu. Dini bayramların, sevgi, şefkat, yardımlaşma ve gönül alma gibi duygu ve davranışların yoğun olarak yaşandığı özel günler olduğunu belirten Eyigün, bu nedenle insanları birbirine yakınlaştırdığını ifade etti. Bu günlerde, toplumsal hayatı koruyan ve canlı kılan değerler öne çıktığını kaydeden Eyigün, “Örneğin affetmek, barışmak, dost ve arkadaşları ziyaret etmek, birlikte vakit geçirmek bunlardan sadece bir kaçıdır. Yine bu günlerde insanlar arasındaki her tür farklılıklar unutulup herkesin aynı olduğu bir algı hakim olur. Zengin-fakir, amir-memur, yönetici-yönetilen, milliyet, ırk bir tarafa bırakılır. Kısacası, bu günlerde duygular daha bir saftır. Bu saf duygular aynı zamanda birlik, beraberlik, bütünleşme duygularının yeşermesini ve pekişmesini de sağlar” dedi.

“BAYRAM KALICI MUTLULUKLARA DÖNÜŞTÜRÜLMELİDİR”

Bu saf duyguları öne çıkaran böylesi günlerin az yaşanır ve durum böyle olunca, bu güzel günlerin her düzeyde kalıcı mutluluklara dönüştürülmesi ve iyi değerlendirilmesinin önem kazandığını anlatan Eyigün, “Bayramlara bu paradigmadan bakıldığında, tek tek kişiler için olduğu kadar, aileler ve hatta devletler için de önemli günler olduğu anlaşılır. Peki, herkes için bu kadar önemli olan bayram günlerini ne kadar değerlendirebiliyoruz? Gerçekten de bayramları, bayram gibi yaşayabiliyor muyuz? Sanırım, toplumun bir kısmı bayramlarda, maalesef bayramın coşkusunu yaşamadığı gibi, aile içi veya akrabalar arası tartışmalara şahit oluyor veya bizzat onların içinde oluyor. Her türlü aile içi tartışma ve krizler, bayramların insanlığa sağladığı o güzel duygulara gölge düşürmektedir” diye konuştu.

“BAZI TARTIŞMALAR KRİZE YOL AÇIYOR”

Sevincin en dorukta yaşandığı veya yaşanması gereken bayramlarda aile içi krizler ve tartışmaların neden yaşandığına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Eyigün, şunları kaydetti:

“Bunun tabii ki birçok nedeni vardır. Sosyal, kültürel, ekonomik ve kişisel birçok sebep sayabiliriz. Ancak burada ben, yaptığım araştırmalarda öne çıkan ve aile içi ilişkileri ilgilendiren çok önemli bir nedene dikkat çekmek istiyorum. Bilindiği gibi, bizim gibi aile etkileşiminin çok yoğun ve yakın olduğu toplumlarda, aile üyeleri, bir diğerinin yaşamına gereğinden fazla karışıp müdahale etme eğilimindedir. Örneğin evli çiftler özellikle evliliklerinin ilk 5-10 yıllarında bayram ve aile ilişkilerini ilgilendiren konularda genellikle uzlaşamazlar. Bunda her birinin kendi kök ailesinin baskısı, müdahalesi ve beklentisi çok etkilidir. Burada çiftler, bu beklentilerden dolayı kendi çekirdek aileleri ve kendi mutluluklarından ziyade, kök ailelerinin istek ve beklentilerini dikkate almakta veya almak zorunda bırakılmaktadırlar. Bu da ciddi tartışmalara yol açmaktadır. Hatta çiftlerden her biri, kendi kök ailesini memnun etmek için eşini ihmal etmekte, kırmakta ve ciddi anlamda üzmektedir. Bu da tartışmalar ve aile içi krize yol açmaktadır. Örneğin çiftlerin, 'Önce benim anne-babamın bayramına gidelim, sonra senin ailenin bayramına gideriz’ veya ‘Orada şu kadar kalalım burada bu kadar veya ona şu hediyeyi alalım buna şunu’ şeklindeki tartışmaları, bayramın güzelliğine gölge düşüren krizlere dönüşebilmektedir.”

“ÇOCUKLAR İÇİN KÖTÜ ÖRNEKLERE YOL AÇABİLİR”

Bunlara şahit olan çocuğun beynine, 'Bayramda kriz beklentisi' bir bilinçaltı motif olarak yerleşebileceğine dikkat çeken Eyigün, ailelerin bunlara dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Eyigün, “Artık her bayram benzer bir kriz ve tartışmaya şahit olan çocuğun bilinçaltında bayramlar, aynı zamanda gizli bir krizi çağrıştırabilir. Birer krize dönüşen bu davranış kalıpları, çocuklar için kötü örneklere yol açabilir ve evlendiklerinde tekrar ortaya çıkabilir. Diğer bir ifadeyle kötü örneklerden dolayı, onlar da, bu bilinçaltı korkularının da etkisiyle, bir şeyleri bahane edip, geçmişte yaşanan kriz davranışını, yeni ailelerine aktarabilmektedirler. Ya da bu kötü örnekleri çok şiddetli yaşamış olan bireyler bir kaçınma davranışına da başvurabilirler. Yani bayramlarda alışılagelen davranışlar dışında başka etkinlikler yapmak isteyebilirler. Bayram havasından uzaklaşmak için bayramı tamamen bir tatile veya başka bir eğlenceye dönüştürebilirler. Bazıları da bayram günlerinde anne-baba arasında yaşanan bu krizlerin onlarda bıraktığı olumsuz çağrışımlarından dolayı bayramın gelmesini istemezler. Tüm bunlar bayramları sevinçlerin, mutlulukların paylaşıldığı günler olmaktan çıkıp, sıradan bir tatil günlerine çevirebilir. Anne ve babalar, böylece yaptıkları tartışmalarla farkında olmadan çocukların da gelecekte başvuracakları davranış kalıplarını şekillendirmiş olurlar ve bu kriz bir kısır döngü gibi nesilden nesile devam edip gider” diye konuştu.

“MEDYA FARKINDALIĞI ARTTIRMALI”

Bunların önüne geçebilmek için yapılması gereken şeyleri sıralayan Eyigün, öncelikle medya olmak üzere farklı kanallar aracılığıyla bu günlerin, çok etkili bir biçimde akrabaların ve eşin, dostun yakınlaşmasını sağlayan, sosyalleşmesine kuvvet veren, dostlarla yeniden güzel başlangıçlar yapmamızı sağlayan özel günler olduğunun vurgulanması gerektiğini aktardı. Eyigün bunun kamuoyunda bayram günleriyle ilgili bir farkındalık oluşturacağını kaydetti.

“YAŞANAN SORUNLAR ÇOCUKLARA HİSSETTİRİLMEMELİ”

İkincisi ve en önemlisinin, anne ve babaların bayram öncesi ve günleri süresince aile içinde kesinlikle bir kriz veya tartışmaya meydan vermemeleri olduğuna vurgu yapan Eyigün, “Aslında kültürümüzde bu tür gereksiz tartışmaların çözümü zaten vardır. Çiftler, uzlaşma kültürümüzün bir gereği olarak, bayramı nasıl ve kiminle, nerede geçireceklerini, kimin için ne kadar harcama yapacaklarını çocuklarının da içinde bulunduğu bir aile ortamında demokratik bir şekilde konuşup karara bağlamalıdırlar. Veya en azından tartışılması gereken konular varsa bunu çocuklarının evde olmadığı bir zamanda konuşup, çocuklara sorun yaşandığını hissettirmemelidirler. Üçüncü olarak burada genç çiftlerin anne ve babalarına da büyük bir sorumluluk düşüyor. Bayramlarda çocuklarının kendilerini ziyarete gelmelerini beklemeleri en doğal haklarıdır. Bu zaten bayramı bayram yapan önemli bir değerdir ve her çocuğun da babasına ve annesine karşı asla ihmal etmemesi gereken bir görevidir. Ancak anne ve babalar, evlenip yeni bir yuva kuran çocuklarının da artık bir aileleri olduğunu kabul etmeleri ve bayram programını yapmalarında onları psikolojik baskı altına almamaları gerekiyor. Önce-sonra sıralaması gibi, ziyaret gün ve saatlerinin süresi gibi konularda daha esnek olmaları, kendileri ile dünürlerini karşılaştırıp gençleri istemedikleri bir karara zorlamamaları gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“GEÇMİŞTE YAŞANAN ACI DENEYİMLER DİKKATE ALINMALI”

Ayrıca tüm anne ve babaların kendi çocuklukları üzerinde bir kez daha düşünmelerinin doğru olacağını aktaran Eyigün, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eğer mümkünse kök ailelerinde bayramların nasıl yaşandığı, bayramlarla ilgili davranış görüntülerinin nasıl olduğunu araştırmaları da sorunun çözümüne katkı sunabilir. Çünkü birçok psikoanalitik aile danışmanlığını kuramcısına göre çocukluğumuz, bugünümüzü etkilediği gibi, geçmişte yaşanan bazı yapılar da şimdiki aile ve evlilik sistemimizde aynen devam edebilir. Dolayısıyla kök ailede yaşanan ilişki biçimleri ve davranış kalıplarının araştırılıp öğrenilmesi, geçmişte yaşanan acı deneyimlerin şimdi tekrarının önüne geçebilmeyi sağlayabilir ve bireyde farkındalık oluşturup aynı davranışın tekrar edilmesini önleyebilir.”

Kaynak: Diyarbakır Söz